Deruni ve Pürhûlya: Cennet



Deruni: Cennet... Cennet ona layık olan insanların toplanacağı bir yer mi? Yoksa zihnimizde beliren cennete de düşüncelerimiz kadar paylaşılamamış bir yalnızlık mı hakim?

Pürhulya: Sevdiklerinle beraber olan bi tasvir düşünelim...
Birbirini seven bir çift... Aşıklardan biri cennetlik, biri de cehennemlik diyelim. Cennetlik olanın hayalinde elbetteki sevdiği olacaktır lakin kendisiyle olamaz bir cehennemlik. Bu durumda cennetliğe, aşığının olmadığı bir cennet, cehennem olmaz mı?

Deruni: Seni "Cennetlik" olarak bahsettiğin aşık olarak düşünelim. Bana kalırsa, Seninle sonsuz cennet hayatını kazanmaya çabalamayan "Cehennemlik" dediğin maşûku , sadece aldatmaca bir dünya hayatına kandığı ve seni sonsuz cennet hayatına yalnız bir şekilde bıraktığı için suçlayacaksın veya sevginden vazgeçeceksin belki de...
Sana zihninin sınırlarını aşacak güzellikleri nasip edebilen, eden ve edecek olan Allah'ın yolundan yüz çevirmiş, umursamamış, seni yalnız bırakmış biri... Allah sana güzellikleri ihsan ettikçe, maşuğa duyduğun sevgiden kopmaz mısın, maşuğun adı halâ maşuk olarak kalır mı?

Pürhulya: Sevgi, silinebilir-yeri doldurulabilir bir şeydir belki de. Gerektiğinde o hissi unutmamız gerekiyordur. Sevdiğimizi sandığımız sadece 'zan'dan ibaret olabilir. Hani Kuran-ı Kerim'de de yazdığı gibi,
"Müslüman erkekler, müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar; özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar; (Allah için) yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır."(Ahzab/35)

Aşıklardan birinin diğeri için sınama olup olmadığını bilemeyiz. Sevmeyi sanmak da belki hakikatı bulmaktaki bir basamaktır. Doğruya ulaşmaya giden yolda belki üzecek, keşkesi bol olan bir deneyim yaşatacak ama eninde sonunda başından beri doğru olma gayesi taşıdığı için bu aşık, sonunda huzura erecektir. Ve inanıyorum ki bu yolculuğun sonuna geldiğinde hatasını anlayacak. Aslında o zannın kendisini ilerlettiğini farkedecek ve bu yüzden pişmanlık, hüzün duymak yerine tefekkür edecektir. Gerçek, sahih sevgiyi kendimiz gibi olana teslim edeceğizdir belki de. Yani sevdiğin insan da sen gibi olacaktır sonunda ve böylece ayrılmana da gerek kalmayacaktır. Bu yüzden ayrı kalmak ya da kalmamak diye bir husus söz konusu olmayacaktır. Ve akabinde üzülmek de...

Deruni: Doğru! Belki de seviyorum dediğin cehennem ehli olacak olan maşuğu aslında sevmemişsindir...
Maşuğun tarafından bir odaya koyulduğunu düşün, odanın dışında/dış dünyada ne olduğuna dair bilginin dışında bütün zevklere erişebileceğin her şeye sahipsin. Eğleniyorsun, gülüyorsun... Sana o odayı layık gören maşuğuna minnet duyuyorsun. Fakat, Dış dünya ile alakalı bir bilgin olmadığı için, dış dünyanın daha mı iyi, daha mı kötü olduğuna dair en ufak bir kanaatin yok ve dış dünyaya dair merakını ise maşuğuna olan sevgin bastırıyor. Eğer dış dünya daha iyiyse bile, orayı bilmediğin için istemeyeceksindir. Çünkü, Bir şeyin daha iyisini isteyebilmek için o şeyin daha iyisi hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. İstemek bir şeyi görmek, bilgisini edinmek, heves etmek ile oluşan bir süreçtir. Bilgi olmadan istek oluşamaz. Yani burada sen belki de farketmesen de 2 ihtimal var.

1-) Ya dışarısı kötülüklerle dolu berbat bir yer ve seni o odaya koyan bir kurtarıcı olacak,
2-) Ya da dışarısı içeriden daha muazzam seni her anlamda o zamana kadar elde ettiğinden daha fazla tatmin edecek güzellikte ve senin kurtarıcı olarak gördüğün zalimin, seni daha az güzellikte olan bir odaya, bir kafese hapsetmiş olacak. Şimdi bana şunu söyleyebilir misin;

Kendi sevgisinin (maşuk tarafından koyulduğu oda) kafes mi yoksa muazzam bir kainat mı olduğunu bana kim kanıtlayabilir? Sevilen kişinin bir maşuk mu yoksa hakettiği güzellikleri insanların almasına engel olan, hapseden bir zalim mi olduğunu bana kim söylebilir?

Pürhulya: Kimse kanıtlayamaz, kimse söyleyemez. Öyle bir durumda ölünce anlayabilirsin ancak.

Deruni: Evet! İşte biz o zamana, Allahın adaletinin tecelli ettiği zaman diyoruz. Seni o odaya alan kişinin ne olduğunu bilemiyorsan eğer yani senin sevdiğini söylediğin kişiye karşı duyduğun sevginin aslında maşuğa mı ya da zalime mi olduğunu anlayamıyorsan eğer senin hakkında hüküm verecek olan sadece Allah'tır.

Bu işin sonunda 2 ihtimal var:
1-) Ya, Allah, sevgisini sana sonsuz eylemiş, seninle sonsuzluğa ulaşmak için çabalamış, sana hem kendi sevgisini/odasını hem de dışarıdaki (dış dünya) sonsuz güzelliklerin kapısını açmış maşuğunu seninle cennetle mükafatlandıracak 2-) Ya da, Seni dünyada hakiki sevgi ve güzelliklerden mahrum bırakan, uzaklaştıran zalimi cezalandıracak.
Şimdi durumun daha açık olduğunu görüyoruz. Demek ki cennete ve cehenneme girecek olan kişi senin sevdiğin kişi değil, Sana hakiki sevgi besleyen ya da beslemeyen kişi olacak. Zira, hakiki sevgiye sahip olan kendi sevgisinin dışında hakikatin, kainatın ve gerçeğin güzelliklerini de sevdiğiyle paylaşır.

Eğer sana hakiki sevgi beslerse seninle cennet ehli olmak ister ve vahyin penceresinden bakar. Eğer hakiki sevgiyi duymuyorsa sen güzelliklerden mahrum bırakılmış bir mazlum olarak kendi cennetinde yaşarsın, o da seni güzelliklerden mahrum bırakan zalim olarak kendi cehenneminde... Bu yüzden söylediğin ayetin temel mesajının olması gereken eşleşmenin ne olduğunu açıkladığını düşünüyorum.

Pürhulya: Kesinlikle! Sınaman da olabilir, gerçek yoldaşın da... Sevgi bence bir çeşit ilüzyon. Sevdiğini düşündüğün gerçekten de bir yanılsamadan ibarettir. Seni sonuca ulaştıran bir yoldaş. Bu yoldaş seni tökezletip ayağa kalkmana da vesile olabilir, senin elini tutup ileri de götürebilir.

Deruni: Doğru! O zaman cennet, sevenin sevdiğiyle, iyinin iyiyle, birbirine duydukları hakiki sevgileri ve iyilikleriyle birlikte, dünyada ektiklerinin meyvesini toplayacağı yer olsa gerek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Dilan Polat Bir Vatanseverdir, Neden mi?