Kayıtlar

Diyalog etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Dilhun ile Münzevi: Duygular Üzerine

Resim
( Dilhun , yağan yağmurun verdiği telaşla hızlı hızlı yürümektedir. Bahar aylarının güzelliği, yağmur yüklü kara bulutlarla kaplanırdı ara sıra ama hiç bu kadar kızgın olmamıştı. Dilhun, bu kasvetli havadan kaçmaya çalışırken bir çardakta yağmurdan kaçmış, üşümesine rağmen kitap okumaya devam eden Münzevi'yi görür. Münzevi kitap okurken bir yandan da bazı cümlelerin altını çizmektedir. Dilhun, bu kadar hararetli altı çizilen cümlelerin ne olduğunu oldukça merak eder ve Münzevi'nin karşısına oturup bu cümlelerin ne olduğunu sorar. ) " 'Sen nasılsın anlatsana biraz,' dedim. İyi olmasını hem canımın içinden istiyor, hem de iyiyse Allah da belasını versin diyordum. Bu duyguyu tanırsınız. Çok aşıkken terk edilen herkesin aşağı yukarı hissettiği şey. İyiyim işte dedi. Sevinç ve öfke yanımdan halay çekerek geçti. Demek benden ayrılınınca iyi olunuyordu. Keşke ben de ondan değil de benden ayrılsaydım. Belki daha kolay olurdu. " (Dilhun, bu cümleleri okurken bir aşk ac

Dilhun ile Münzevi

Resim
(Elindeki eskimiş fotoğrafı gösterir) Dilhun: Geçmişten kalan tek şey... Bu bana ne anlatıyor biliyor musun? Aslında ben hep yalnızmışım. Bir yalan içinde kendimi avutmuşum iki güzel söz, iki tebessüm ile. Kelimelerin de sözlerin de ardındaki samimiyetsizliği görememişim. Münzevi: Yalandan övgüleri de zorla söyletmişsindir. İnsanlar duymak istediklerini belli ederler. Bu, karşısındaki kişiye "bunu söylemem gerekiyor sanırım" dedirtir. Zorlamak sadece lafzen ya da fiilen olmaz, bir insana bir olguyu hissettirerek baskılamak, o işi yaptırmak da zorlamaktır. Yani, ardında en ufak gerçeklik ve samimiyet barındırmayan övgüleri sen talep ettin. Ona bunları söylemeye sen zorladın.  Dilhun: Sanırım öyle.  (Sessiz kalır ve düşünür. Ardından kısık bir sesle...) Dilhun: Ben sevilmeyi hak eden bir insan değilim. Olamadım... Münzevi: Ya kendini tanımıyorsun ya da oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun serzenişleri bunlar.  Dilhun: Bunlar gerçek düşüncelerim

Deruni ve Pürhûlya: Nefret

Resim
Deruni =  Nefret ediyorum! Pürhulya =  Nefret değer vermektir, değer vermediğin bir şeyden nefret edemezsin. Deruni =  Mazlumu ezen tüm zalimlerden nefret ediyorum! Bu zalimlere değer verdiğim anlamına mı geliyor? Pürhulya =  Onlar zihninin bir köşesinde yer edinmiş olmalı, ben nefret bile etmiyorum onlardan çünkü değmeyeceklerini düşünüyorum. Nefret insanı içten içe tüketir, bu duygu içimizde sadece değerli olana gösterilir. Senin onlara karşı duygun bir nefret değil de bir tiksinme/tiksinti olabilir belki de. Nefret ediyorsan, yenilmişsindir! Konfüçyüs Deruni =  Onlara karşı duyduğum his tiksinti ise çorbalara düşen sineklerin içimizdeki karşılığı nedir? Nefret de aşk gibi hissedilebilir bir duygudur. Pürhulya =  Sanırım bu duyguyu tanımlama da yaşadığımız zorluk, bu kelimenin yetersiz oluşudur. Adına nefret diyoruz ama nefret değil, daha farklı tanımlamak gerekli. Örneğin bir şaire duyulan hayranlık ile bir insanın sevgilisine duyduğu hayranlık bir midir? Bir değil! O halde neden ik

Deruni ve Pürhûlya: Cennet

Resim
Deruni: Cennet... Cennet ona layık olan insanların toplanacağı bir yer mi? Yoksa zihnimizde beliren cennete de düşüncelerimiz kadar paylaşılamamış bir yalnızlık mı hakim? Pürhulya: Sevdiklerinle beraber olan bi tasvir düşünelim... Birbirini seven bir çift... Aşıklardan biri cennetlik, biri de cehennemlik diyelim. Cennetlik olanın hayalinde elbetteki sevdiği olacaktır lakin kendisiyle olamaz bir cehennemlik. Bu durumda cennetliğe, aşığının olmadığı bir cennet, cehennem olmaz mı? Deruni: Seni "Cennetlik" olarak bahsettiğin aşık olarak düşünelim. Bana kalırsa, Seninle sonsuz cennet hayatını kazanmaya çabalamayan "Cehennemlik" dediğin maşûku , sadece aldatmaca bir dünya hayatına kandığı ve seni sonsuz cennet hayatına yalnız bir şekilde bıraktığı için suçlayacaksın veya sevginden vazgeçeceksin belki de... Sana zihninin sınırlarını aşacak güzellikleri nasip edebilen, eden ve edecek olan Allah'ın yolundan yüz çevirmiş, umursamamış, seni yalnız bırakmış biri