Kayıtlar

Felsefe etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Mutluluk Üzerine: Sosyal Medya Lümpenleri

Resim
Sosyal medyada genelde düşüncelerimi paylaşmayı daha değerli buluyorum. Öyle itibar edilen görüşler sunan Sokrates falan olduğumdan da değil. Zaten her fikir destekçi bulabildiği gibi muhalifini de bulur. Lakin mesele o değil. Mesele anlaşılmak istiyor olmam. Her insan gibi ben de kendi zihnimdeki ütopyada yaşıyorum. Bu ütopyaya uymayan tüm çarpıklıkların sancısını ise konuşarak, paylasarak azaltma yoluna gidiyor(d)um. Sonradan fikirlerimi de kendime saklamaya başladım. Zira herkesin yaşamı zor. İnsanlar bir de para verdikleri şu internete girdiklerinde benim leblebi kafalı kılıçdarın adaylığı ile ilgili görüşlerimi bilseler ne bilmeseler ne. Bir story atarsın, 3 kisi itibar eder 5 kisi itibar eder. Geri kalanı için sadece zaman kaybısın.  Dediğim gibi insanların hayati zaten zor. Bir de telefona her girdiklerinde siyasi, felsefi konularin insanların karşısına çıkmasına gerek yok. Gezilen görülen yerlerin fotoğrafları, bir iki bebek videoları, müzik paylaşımları... Sosyal m

İnançlar Üzerine

Resim
Dini konularda yoğun kafa karışıklığı olanlar (ki bu normal) genelde 3 yolu tercih ediyor.  1-) Her şeyi sarıklılardan duyduğu gibi kabul edip gerektiğinde radikal oluyorlar. 2-) Modernist görüşleri kabul edip ılıman müslüman oluyorlar. 3-) Deizme yakın tarihselci oluyorlar. 1. Grup gerçekten samimi. Hiç lafı dolandırmadan direkt olarak söylenildiği gibi kabul ediyorlar, sorgulamıyorlar.  Örnek olarak, cariyelerle ilgili ayete bakalım. Olası bir savaş durumunda radikal bir müslüman erkek (evli bile olsa) savaş esiri cariyeleri istediği kadar alır. Ayetin tahlilini yapabilecek ilme sahip değilim. Bilenler konuşur üstüne bu konunun tabi ama söz konusu kişiler evli bile olsa edindikleri cariyeleriyle nikah gerekmeksizin cinsel ilişki yaşayabilirler. Bunu helal saymaktadırlar. Eğer ahlaki yapınız bunu kaldırabilecek boyutta değilse 2. şıkkı denersiniz. Modernist yaklaşımlar... Modernistler "hayır öyle değil, nikah şarttır ve rıza olmalıdır" derler. Hangi ayete

Şüpheyle Barışmak

Resim
Önceden dini konularla oldukça haşır neşirdim. Akaid ve kelam adını verdikleri ilimle, yani teolojik felsefeyle daha çok ilgilenirdim. Çok fazla gayrimüslimle konuşup, dinleyip, tartıştığım olmuştur. O zamanlar inancıma kesin gözüyle bakıyordum. Benim için mutlak doğru oydu. Her şeyin cevabını bulabileceğim iddiasındaydım ama yanıldım. Geldiğim şu noktada halâ müslümanım. Kafasında onlarca soruları olan fakat inanmayı seçen bir müslüman. Bu sorulardan kaçıyor değilim veya bu sorular beni dinsizliğe sevk edebilecek sorular değil. Cevapsız sorular bunlar. Tüm inançların ve inançsızlık inancının birleştiği nokta burası. Bilinmezlik. Artık bazı şeyleri bilemeyeceğimi fark ettim. Ah o insanın egosu yok mu... Her şeyi bilebileceğini düşündürür, cevapları bulamadığında "zaten bu inanç yanlıştı" der. Hayır, sorun inancın yanlışlığında değildi. Cevapların olmayışındaydı. İnsanlar "inanıyorum" dedikleri Tanrı'nın özelliklerine ya vakıf değiller ya da unutuyorl

Günah ve Gurur

Resim
Şeytan'ın günaha sevketme gibi kötü bir huyu vardır evet ama şeytanın belki de en güzel huyu günahkarları günahlarıyla gurur duyacak kadar amatör bir hale getirmesidir. İşlediği günahtan zevk alan amatör artık bundan gurur da duymaya başlıyor. Gizli kalacağını düşündüğü her şeyi artık kendi diliyle ifşa ediyor. Bunu toplumun her kesiminde görebilirsiniz. Sigara, alkol kullanıp adam olduğunu zanneden mi dersin, birlikte olduğu kadınları her yerde anlatan mı dersin. Ne ararsan var, sürüsüne bereket. Bu amatörler bunlardan zevk alıp, gurur duyuyorlar ama hayatları da aynı ölçüde zindana dönüyor, lakin çoğu farkına bile varmıyor. İlk önce yaşadıkları toplum tarafından gözden düşüyorlar. İnsanlar yüzüne gülse de artık bu kişiye günahlarının yüklediği şaibeden dolayı güvenmiyorlar, arkasından konuşuyorlar. Makamı, mevkisi, parası yoksa günden güne gözlerden düşüyor ve gün geliyor gurur duyduğu şeyleri anlattığı kişilerden bile tek bir yardım bile göremiyorlar. Tabi, bun

Aidiyet Üzerine

"Nereliyim acaba? Bunu kendime de sorar, bir cevap bulamam. Coğrafyaya, mekâna dair bir bağlanma, bir aidiyet duygusu yok bende. Zihnimi eşiyor, hafızamı yokluyorum. Hep yollar, kıvrılıp giden tozlu yollar, eski dökülen otobüsler, kamyon karoserleri, tren rayları, vagonlar, kurum vs. " Tarih boyunca aidiyet duygusu çeşitli şekillerde ifade edildi, bunu genellikle "Ev" kelimesinde görebilirsiniz. Uzun süre evinin dışında biryerlerde kalan bir kişiye, döndüğünde "evim evim güzel evim" dedirten sebepler sorgulanmalı. Sorgulanmalı ki ait olmak, ait hissetmek nedir, bir şeye ait olsak ne olacak gibi sorulara bir cevap üretebilelim. İnsanın ait olduğu yer yada aidiyet hissettiği yer, kişiyi mıknatıs gibi çeker. Bu da kişide Özlem duygusunu besler. Dolayısıyla ilk olarak aidiyet duygusunun kişide bir kişiye veya bir yere karşı Özlem duygusunu beslemesine yardımcı olduğu söylenebilir. Fakat bu özlem duygusu öyle ufak boyutta bir özlem değildir. Can sıkar. Canı o k

Politeizm: Birden Fazla Tanrı Var Mı?

Resim
Rabbim! İlmimi arttır... (Taha/114) Selam okuyucu! Bu sefer gündem dışı bir konuyla karşına geldim. Ne yazsam ne yazsam diye düşünürken şöyle felsefesi ağır, altyapı isteyen bir mevzu hakkında yazayım dedim. O yüzden şimdiden söyleyeyim okurken metnin dili ağır gelebilir veya kafanda onlarca soruyla başbaşa kalabilirsin ama benden tavsiyesi dili boşverip sıkılmadan okumaya çalış, kafandaki soruları da soruver bir zahmet. Zira bir DM kadar uzağındayım. Bunları yaptıktan sonra kafandaki kuşkuların bir nebze de olsa giderileceğini düşünüyorum. Ek olarak, bu ufak girizgâha son verip, felsefi sığlığa geçiş yapmadan önce şimdiden kafanda oluşan o ilk soruya cevap vereyim. "Fotoğraf yazıyla ne alaka?" El- Cevap, hiçbir alakası yok. Sadece bazen kendimi Atakan kadar realist ve bıkmış hissediyorum, sanırım o yüzden koydum.  Şimdi yazarken can

Dilhun ile Münzevi: Genelleme

Resim
Münzevi: Bunu cinsiyetçi bir tavır olarak algılama ama şu bir gerçek ki, çeşitli sebeplerden ötürü Türk kadınları bilgiden yoksun hatta yabancı kadınlar da yoksun. Dilhun: Çok cahil erkeklerin de olduğu senin de bildiğin gibi söylenebilir. Bunu bir cinsiyete indirgemek doğru bir yaklaşım mı? Münzevi: En azından erkeklerin bazı konularda fikirleri vardır ve cahil de olsalar çoğunda haset, gıybet, kıskançlık gibi kötü olgu ve duygular bulunmaz. İki erkeğin ve iki kadının biraraya geldiğinde nelerden bahsettiğine bakabilirsin. Dilhun: Bu konuda haklısın, buna bir şey söyleyemiyorum. Münzevi: Sen de biliyorsun, kadınlarda dedikodu, haset gibi çok arıza var. Bunun sebebini merak etmiyor musun? Dilhun: Evet ama halim selim kadınlar da var.   Münzevi: Evet, istisnaların olduğunu biliyorum ama istisnalar kaideyi bozmaz. Kadınlar ahlaki çöküntü yaşıyor. Dolayısıyla, benim için o istisnalar da suçlu bu yüzden genelleme yapmakta sorun görmüyorum. Dilhun: Neden? Münzevi: Çünkü, istisna ol

İnsan, Dünya'ya mı Aittir?

Resim
İnsan… Yaratılanların en şereflisi, adına şiirler yazılan insan… 7,8 milyarlık nüfusu ile yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yüzde 0,01’ini oluşturur. Her canlı gibi doğarlar, büyürler ve ölürler fakat diğer canlıların hepsinden daha hızlı, daha güçlü, daha büyük değillerdir. Fiziki özellikleri tabiatta her canlıya dağıtıldığı gibi onlara da ihtiyacı kadarıyla dağıtılmıştır ve dağıtılmaktadır ama ne insandan daha hızlı olanlar, ne daha büyük olanlar, ne daha güçlü olanlar insanlar gibi “Medeniyet” kuramamışlardır. Çünkü, hiçbir canlıya verilmeyip sadece insana verilen, insanı medeniyet kurma kudretine eriştiren, düşündüğünün üstüne bile düşünebilmesine kabiliyet kazandıran bilince sahiptir insan. Bu bilinç, insanı ‘Eşref-i Mahlukat’ mertebesine yükseltmiştir. Ya tabiatın kendini günden güne eriten ‘entropi’ sinden ya da mutlak yozlaşmış bir bilinç gücünün (insanın) zulmünden olsa gerek, Eşref-i Mahlukat olan insan topluluğu, gezegendeki vahşi hayvanların yüzde 83’ünü, bitk

Ölüm ve Gurur

Resim
Ecce homo! (İşte İnsan!) Yaklaşık 4.54 milyar yıllık Dünya ömründe, kesin bilinen bir hakikat, bir kavram var ise o da ölüm kavramıdır. Ölüm denen olgunun kendisi bu kadar ciddi olmasına rağmen, yaşam kavramının adeta bir eşek şakası olduğu kanaatindeyim. İnsanın sahip olduğu ortalama yaşam süresi Dünyanın ömrüyle kıyaslandığı vakit bir insan için yaşamın sadece tek bir an olduğunu söylemek yanlış olmaz. O halde bu kadar uzun bir süreç içerisinde insana biçilen bu zamanın neden bu kadar kısa olduğu yalnızca yaratıcının bileceği konulardan biridir. Gözlerimizi açtığımızda rengarenk bir dünya ile karşılaşıyoruz, ilk tanıştığımız şey annelerimizin kokusu ve sevdiklerimizin mutlu bakışlarıdır. Emekliyoruz, yürüyoruz, aşık oluyoruz, sevdiklerimizin teker teker ölmeye başladığını görüyoruz… İnsan ömrü adeta karanlıkta hızlıca yanıp sönen bir flaş kadar kısa. Böyle bir ortamda, ‘bu kadar kısa bir yaşamın amacı nedir’ sorusu gündeme gün geçtikçe daha fazla gelmektedir ve insanın farkındalığı a

Deruni ve Pürhûlya: Nefret

Resim
Deruni =  Nefret ediyorum! Pürhulya =  Nefret değer vermektir, değer vermediğin bir şeyden nefret edemezsin. Deruni =  Mazlumu ezen tüm zalimlerden nefret ediyorum! Bu zalimlere değer verdiğim anlamına mı geliyor? Pürhulya =  Onlar zihninin bir köşesinde yer edinmiş olmalı, ben nefret bile etmiyorum onlardan çünkü değmeyeceklerini düşünüyorum. Nefret insanı içten içe tüketir, bu duygu içimizde sadece değerli olana gösterilir. Senin onlara karşı duygun bir nefret değil de bir tiksinme/tiksinti olabilir belki de. Nefret ediyorsan, yenilmişsindir! Konfüçyüs Deruni =  Onlara karşı duyduğum his tiksinti ise çorbalara düşen sineklerin içimizdeki karşılığı nedir? Nefret de aşk gibi hissedilebilir bir duygudur. Pürhulya =  Sanırım bu duyguyu tanımlama da yaşadığımız zorluk, bu kelimenin yetersiz oluşudur. Adına nefret diyoruz ama nefret değil, daha farklı tanımlamak gerekli. Örneğin bir şaire duyulan hayranlık ile bir insanın sevgilisine duyduğu hayranlık bir midir? Bir değil! O halde neden ik

Deruni ve Pürhûlya: Cennet

Resim
Deruni: Cennet... Cennet ona layık olan insanların toplanacağı bir yer mi? Yoksa zihnimizde beliren cennete de düşüncelerimiz kadar paylaşılamamış bir yalnızlık mı hakim? Pürhulya: Sevdiklerinle beraber olan bi tasvir düşünelim... Birbirini seven bir çift... Aşıklardan biri cennetlik, biri de cehennemlik diyelim. Cennetlik olanın hayalinde elbetteki sevdiği olacaktır lakin kendisiyle olamaz bir cehennemlik. Bu durumda cennetliğe, aşığının olmadığı bir cennet, cehennem olmaz mı? Deruni: Seni "Cennetlik" olarak bahsettiğin aşık olarak düşünelim. Bana kalırsa, Seninle sonsuz cennet hayatını kazanmaya çabalamayan "Cehennemlik" dediğin maşûku , sadece aldatmaca bir dünya hayatına kandığı ve seni sonsuz cennet hayatına yalnız bir şekilde bıraktığı için suçlayacaksın veya sevginden vazgeçeceksin belki de... Sana zihninin sınırlarını aşacak güzellikleri nasip edebilen, eden ve edecek olan Allah'ın yolundan yüz çevirmiş, umursamamış, seni yalnız bırakmış biri

Yaşam Paradoksu

Resim
İnsanlar hayatın başlangıcını ve sonunu bilmez ama ne gariptir ki yaşamın sonuyla daha çok ilgilenirler. (Dini bir inanca sahip olmayanlar için) Başlangıcı da sonu da belirsiz olan bir yaşam ve bunun ortasında "Ne için yaşam (meaning)" bilgisine sahip olmayan bir insan... Başlangıç da hiçlikti, Son da hiçlik... Yaşamın sonuyla ilgileniyor oluşunun sebebi ölümün kulaklarına korkunç geliyor oluşu mudur? (Bir dini inanca sahip olanlar için) Başlangıç sondur, son başlangıçtır. - Dark Peki ya sonsuz bir yerden sonlu bir yaşama gönderildiysek; Esas ölüm , doğmak değil midir? Eğer sonlu hayat bittiğinde, sonsuz yaşama gideceksek; Esas Hayat, ölüm değil midir?