Ölüm ve Gurur


Ecce homo!
(İşte İnsan!)

Yaklaşık 4.54 milyar yıllık Dünya ömründe, kesin bilinen bir hakikat, bir kavram var ise o da ölüm kavramıdır. Ölüm denen olgunun kendisi bu kadar ciddi olmasına rağmen, yaşam kavramının adeta bir eşek şakası olduğu kanaatindeyim. İnsanın sahip olduğu ortalama yaşam süresi Dünyanın ömrüyle kıyaslandığı vakit bir insan için yaşamın sadece tek bir an olduğunu söylemek yanlış olmaz. O halde bu kadar uzun bir süreç içerisinde insana biçilen bu zamanın neden bu kadar kısa olduğu yalnızca yaratıcının bileceği konulardan biridir.

Gözlerimizi açtığımızda rengarenk bir dünya ile karşılaşıyoruz, ilk tanıştığımız şey annelerimizin kokusu ve sevdiklerimizin mutlu bakışlarıdır. Emekliyoruz, yürüyoruz, aşık oluyoruz, sevdiklerimizin teker teker ölmeye başladığını görüyoruz… İnsan ömrü adeta karanlıkta hızlıca yanıp sönen bir flaş kadar kısa. Böyle bir ortamda, ‘bu kadar kısa bir yaşamın amacı nedir’ sorusu gündeme gün geçtikçe daha fazla gelmektedir ve insanın farkındalığı arttıkça, acıları da daha fazla artmaktadır.

Qualis artifex pereo !
Ne kadar güzel (sanatsal) ölüyorum!

(Neron’un intihar etmeden önceki son sözleri)

Yaşamın amacı nedir sorusu insan hayatında önemli kavramlardan olan gurur, gururlanmak gibi kavramlarla ilişkilidir. İnsan neyden gurur duymalıdır, esas gurur duyulacak olan olgu nedir gibi soruların cevabı muhtemelen ‘yaşamın amacı nedir’ sorusuna cevap niteliğinde olacak ve bu yazının konusu da tam olarak buna göre şekillenecektir.


Gurur

Gurur, Türkçede iki farklı konotasyona sahip olan bir sözcüktür. Negatif konotasyonu en basit tanımıyla kibir, kendini beğenme anlamlarına gelir. Pozitif konotasyonu ise övünme, övünç anlamına gelir. Gururlanma kelimesi ise büyüklenmek, övünmek manâsında kullanılır.

Ecce homo!

Insanlar çok şeye bakarak kendileriyle övünebilirler ama şu bir gerçektir ki bu övünç halinin kaynağı diğer insanlardan önde olma hissine sebep olan rekabet ortamıdır. Hayatın amacından kopuk her birey bu amacı çeşitli metalarla doldurmaya çalışır. Öyle ki, biz insanlardan birbirini sevmesini beklerken onlar cinsel ilişki yaşadıkları kadınların/erkeklerin niceliği ve niteliğiyle, onlardan yardımlaşmasını beklerken ne kadar çok kazanıp harcadıklarıyla övünmeye kalkarlar. İnsanlar arasında tanınır olmak, ün-şöhret sahibi olmak bir motivasyon kaynağı olmaktan çıkıp bir zaaf, bir put halini alır onlar için. Böylesine maddi bir ortamda ne sevginin ne de samimiyetin esamesi okunur değildir ama yaşamın amacının bu olduğunu düşünen onlarca kişi büyük bir yanılgı ve büyük bir yıkımın eşiğinde olduklarından bihaberlerdir.

Dünya hayatı 100 yıl da sürse 50 yıl da sürse insan hayatının bir nefes kadar olduğu gerçeğini unutup, başkaları tarafından verilen ve onlar tarafından yine geri alınabilecek olan makam, mevki, ün gibi kavramlarla gurulanmak akıl işi midir? Bir hastalığa, bir sivilceye, bir mikroba bakan güzellik olgusu ile gururlanmak akıl işi midir? Çanta dolusu para ile bile alınamayacak, kazanılamayacak hayat karşısında, para ile övünmek aptallık değil midir?

Bir şeye malik yani sahip olmak demek, o şeyi istediğimiz gibi kullanmak, istediğimiz yere götürebilmek demektir. Ölüm başa geldiğinde makam, mevki, para, aile hiçbir şey bizimle gelmiyorsa, bizim bunlara sahip olduğumuz söylenebilir mi? Ölünce yanınızda hiçbir şey gelmiyorsa neye sahipsinizdir ki? Ama yok! Bir şeyler geliyor, bir şeyler mutlaka biz ölsek de bizimle geliyor. Düşünceler, ruh… kısaca “Benlik” ölsek de yanımızda kalan yegâne şeydir, Ölümün bile öldüremediği o salt kavram “Benlik”. Bir de ölümün alıp götürmediği ardımızda lutfedip bıraktıkları vardır, biz gitsek de yaşamaya devam edecek olanlar… İşte uğrunda övünülecek şeyler tam olarak bunlardır.

Böylesine kısa bir hayatta yapabileceğiniz, övünebileceğiniz şeyler kötülük görseniz de iyilik yapan, daima iyi olmaya çalışan, kendini her gün daha da iyiye hazırlayan, acı çekse de farkındalığı yüksek benliğiniz ve ardınızda bıraktığınız eserleriniz olacaktır. Benliğiniz manevi dünyanızın huzuru için, ardınızda bıraktıklarınız ise siz gitseniz de adınızın yaşaması içindir. Aileniz, çocuklarınız, dostlarınız, maddi yardımlarınız, çizdiğiniz resimler, yazdığınız metinler… Bunların hepsi ardınızda kalacak olan eserlerdir adınızı yarınlara taşıyacak olan. Ölmeden sizi ölümsüz yapacak olan…

Böylesine beliren hakikatler karşısında insanın halâ maddi kavramları amaç edinip duyarsız kalması imkansızdır. Duyarsız kalacak olanlar da bu imkansızı başaracak olanlardır. İmkansızı başaracak kadar başarılı insanlardır onlar. Keşke başaramayacak kadar aciz olsaydılar…

Dünya üstünde çok başarılı insan vardır. Bunlar tüm insanların çoğunluğunu oluşturur ve bunlar imkansızları başarıp hayatın amacına karşı duyarsız kalanlardır. Bunun bilgisine “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme”, “Üstünlük Takvadadır”, “Dönüş yalnızca Allah’adır” uyarılarını yapan, en büyük hakikat olan Kur’an’a duyarsız kalan insanların sayısına bakarak sahip olabilirsiniz.

Hayatın amacına dair böylesine geniş bir perspektif sunan bu kitaba inanmayanlar şöyle dursun, inandığını söyleyip duyarsız kalanların durumu daha da vahimdir. Ölüm gerçeğinin karşısında hiçbir dünyevi varlığın duramayacağı gerçeğini görmezden gelerek hayatın amacını “çokluk yarışı” olarak niteleyen ve her şeyden çokça tüketmek isteyen insanlar bu kısa yaşamda kendi benliğini tükettiğinin farkında bile değildir. İşte ölüm tam o an gerçekleşir. Bedenin ölmesi ölüm değildir, “Ben”in ölmesi ölümdür. Bedeni öldükten sonra adı ve ruhu yaşayacak olanlar ölümden müstesnadır. Benliğiyle, ardında bıraktıklarıyla, iyilikleriyle adı yaşayacak olanlar ve yalnızca bunlarla, takvasıyla gururlananlar ölümden müstesnadır…

Yunus öldü diye salâ verirler
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez!

Yunus Emre

Çağatay Çağlayan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Dilan Polat Bir Vatanseverdir, Neden mi?