Şiddetin Cinsiyeti

" SUSAN TOPLUM ÖLÜ TOPLUMDUR! "



Zalim kötü, zulüm kötülüktür. Fakat zalim siz değilseniz ve zulümde yapmıyorsanız bu "iyilik yaptığınız" anlamına gelmiyor. Eğer zalimin zulmüne tepkisiz kalıyorsanız, bir şekilde o zulme engel olmak için elinizden geleni yapmıyorsanız, siz bu halinizle üçüncü bir kategori oluşturmuyorsunuz. Sizin tepkisizliğinizde mutlaka iki kefeden birine konacaktır. Hz.Peygamberin dilinde tepkisizliğin adı "zulme ortak olmaktır" ve bu da bir tür zulümdür.

Mustafa İslamoğlu/ Hayatın Yeniden İnşası İçin Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı, Kiminle Yapmalı?/ Düşün Yayınları

Konuşmalı, bağırmalı, harekete geçmeli ama nasıl?

Sebepler üzerine konuşmalı, sonuçlar üzerine konuşmalı, önlemek için konuşmalı, adaleti sağlamak için konuşmalı ama nasıl?

Eğer yanlış yöne, yanlış zamanda, yanlış yönlendirmeyle, popüler kültür etkisiyle konuşulacaksa en iyisi hiç konuşmamalı!


Biz istiyoruz ki bir yerde bir mazlum varsa onun dini, dili, ırkı, cinsiyeti sorulmasın. Ortada bir suç varsa sadece 2 taraf vardır mazlum olan taraf ve zalim olan taraf. Mazlumun ve zalimin önüne başka sıfatlar girdiğinde ise adalet kavramı da kişinin bakışına göre değişiklik gösterir, fakat adalet bakışa göre değişirse hakikatin adaleti değil zalimin adaleti olur.



Şiddet dünya üzerinde herkesin karşı olduğu ama herkesin günü geldiğinde kullanmaktan kaçınmadığı bir olgu haline gelmiştir. Şöyle bir düşünmekte fayda var; sokağa çıkıp 80 milyon insanın yaşadığı bir ülkede 80 milyon insana "Şiddete karşı mısınız?" sorusunu soralım. Bazı radikal olanlar ya da kişiye göre şiddetin uygulanabileceğini söyleyenlerin dışında (kaldı ki bunlar da cezayı şiddet ile karıştırırlar) insanların %95 gibi büyük bir kısmı şiddete karşı olacaktır. Peki bu kadar büyük bir çoğunluk şiddete karşı ise ve herkes bu kadar duyarlı ise bu şiddeti uygulayanlar kimler?

Cevabı basit; içine şiddet tohumu ekilenler...

İnsanların büyük bir çoğunluğu bu ekilen şiddet tohumunun farkında bile değildir çünkü "bizden olmayan, zaten olmamalı" algısıyla hareket eden, kendi ideolojisine, ırkına, dinine sahip olmadığı için başkalarını küçük görenler onları fiilen ezmek için de sadece gereken anı beklerler. Ideolojilerle, batıl inançlarla uyuşturulan halk kitleleriyse içlerine ekilen bu şiddet tohumlarından habersiz bir şekilde lafzen şiddeti kınayıp, günü geldiğinde fiilen şiddeti uygulayan zalimlerden biri olarak kendini bulacaktır.

Din, dil, ırk, ideoloji gibi suistimal edicilerin kullandığı bir başka kavram ise günümüzde cinsiyet olarak kendini gösterir vaziyettedir. Bir yerde mazlum ve zalim varsa onun önünde hangi sıfatın olduğuna bakmayın dememizin aksine "erkek şiddeti, kadın şiddeti" denilerek şiddet spesifik bir hale getiriliyor.

Son zamanlarda feminizm veya toplumsal cinsiyet eşitliği adı altında kadın ve erkek kelimeleri sıkça kullanılıyor. Bu ideoloji ya da fikirlerin kadına toplumda hakettiği değerin verilmesi konusunda hiç yarar sağlamadığını söylemek gerçekçi olmayacaktır. Zira her yeni ideoloji bir eksiklikten veya suistimalden doğar, büyük bir değişimle küçük bir eksikliği giderse de her ideoloji her zaman daha önce diğerlerinin de yaptığı gibi yeni suistimal alanları yaratır.

2000 yılı sonrasında gelişen teknolojilerin ve sosyal medyanın da gelişmesiyle dünyanın küçülüp, iletişim kanallarının arttığı bir ortamda bu ideolojiler hızla yayılmakta ve bu ideolojilere çoğu insan vakıf olmaktadır. Peki bu masumane gözüken ideolojilerin ve medyanın gelişimi toplumdaki bu şiddete etkisi ne ölçüde olmuştur bu da konuyu daha iyi anlamak için göz atılması gereken önemli bir konudur.

(Grafik 1)

Görüldüğü gibi kadınların şiddete olan korkuları günden güne artmaktadır. Bunun sebebi ise iletişim kanallarının gelişmesiyle her kadının yaşanan her şiddetten daha fazla haberdar oluşu ve şiddetin her geçen gün artıyor oluşudur.

(Grafik 2)

(Grafik 3)

Yıldan yıla koruma talep eden insanların (özellikle kadınların) artması, şiddetin ve korkunun arttığının büyük kanıtlarından biridir.

(Grafik 4)

Görüldüğü gibi ne büyük bir çelişkidir ki insanların duyarlılığı yıldan yıla artmasına rağmen kadın cinayetleri de aynı oranda artmaktadır.

Bu acı tablolar "madem herkes duyarlı bu zalimler kim" sorusunu acı bir şekilde yine akla getirir. Bunun için ise bazı konu başlıklarına dönerek kendimi bu konuyu yeniden irdelemek zorunda hissediyorum.

  1. Yönlendirici/Yönlendirme
  2. Yön
  3. Yasalar/Hukuk
  4. Eğitim

  1. YÖNLENDİRME

Bir hikayeye göre çalıştığı şirkette terfi almak isteyen bir işçi patronunu evinde yemeğe davet eder ve patronu eve gelmeden önce yemeği hazırlayan eşine, patronunun burnu ile alakalı herhangi bir şeyi patronuna karşı asla söylememesi gerektiğini söyler. Patron eve gelir, tatlısını yer ve işçinin eşi patrona doğru "Burnunuzu beğendiniz mi?" Der.

Bu hikaye insan hayatında bilinçaltının ne kadar önemli olduğunu belirgin bir şekilde bize gösterir çünkü işçi eşini koşullandırarak eşinin dikkatini sadece patronun burnuna yönlendirmiş olur ve baskılanan her fikir ise boşluk bulduğunda dil sürçmesi adı altında gün yüzüne çıkar.

Bu hikayeden alınacak dersler var çünkü bir şiddet olayını spesifikleştirmek, şiddetin önüne koyulan her 'tamlayan öge'nin artık şiddet ile anılmasını sağlar. Örnek olarak;

Şiddetin önüne koyulan "erkek" ibaresi artık erkeğin sadece şiddet ile anılmasına sebep olacaktır ve bunu özellikle sosyal medyanın yaşam biçimlerini bile değiştirdiği bir ortamda yapmak "erkek şiddeti" olarak yayılmasında ve zihinlere "erkek eşittir şiddet" önermesinin kazınmasına sebep olacaktır.

Bu söylemler yanlıştır!

Çünkü insan zihni/beyni bu şekilde çalışmıyor. Bu söylemler sadece potansiyel katiller üretir! İnsan zihninde "Erkek şiddeti" söylemi kendi içinde 2 tip önermeyi barındırır.

  1. Erkek Güçlüdür
  2. Kadın Güçsüzdür

Bu 2 önerme ise temelde insan zihnine sadece tek bir mesaj iletir "Erkek isterse kadına şiddet uygulayabilir çünkü erkek güçlüdür." Bu mesaj erkeğin zihnine potansiyel bir zalim olma güdüsü aşılarken, kadının zihnine ise erkeğe karşı güvensizlik ve büyük bir korku aşılar. Bu fikri ve bilinçaltının önemini kanıtlar nitelikte olan Oyuncak Bebek Deneyini görmekte fayda var.

➡️ Doll Test (Oyuncak Bebek Testi) ⬅️

Topluma medya aracılığıyla, söylemlerle verilen bilinçli, bilinçsiz bu mesajlar, yanlış yönlendirmeye sebep olur ve bu yanlış yönlendirme şiddeti körüklemektedir bu yüzden bu yanlış direktif ile toplumun menfaati adına konuşup, ses çıkaracak herkes yine toplumun menfaati adına susmalıdır. Aksi halde topluma daha fazla erkek düşmanlığı pompalanacak, erkekler kendilerini savunmak adına kadın şiddetine kurban giden erkek figürlerini öne sürecek ve cinsiyetler arasında bu durum bir uçurum haline gelene kadar devam edecek.

2. YÖN

Yanlış yönlendirmenin nasıl olduğunu gördük peki tepkinin verilmesi gereken yönü nedir?

Erkek ve kadın şiddeti söylemleriyle, şiddeti spesifik bir hale getirmek yerine söylemler adalet ve yasa vurgusu olmalıdır ama bundan önce katil ya da zalim sadece zalim olarak adlandırılmalı, sonra ise "şiddeti uygulayan her kim olursa kanunlarımız ve devletimiz cezasını verecektir" söylemi geliştirilmeli. Çünkü bu önermede güçlü olan yasalardır, insan değildir ve yasaları asla öldüremezsiniz.

3. YASALAR/HUKUK

Şiddeti spesifikleştirmekten daha kötü bir durum varsa o da kanun önünde bunu pozitif ayrımcılığa dökmektir. İmtiyazlar sebebiyle yasalara ve adalete güveni azalan bireyler sorunun çözülmesinde etkin rol oynaması gereken hukukçuları bırakıp, sorunlarıyla başbaşa kalacaklardır. Ayrıca, belirli bir cinsiyete verilen imtiyazlar özellikle eşler arasında sorunları derinleştirecek ve eşlerden birini mutlaka çıkmaza götürecektir.

Düşman ordusunu kuşattığında bir açık nokta bırak.

Askerlerini kaçışın olanaksız olduğu noktalara sür ki, ölesiye savaşsınlar. Ölümle karşı karşıya olan bir askerin beceremeyeceği iş yoktur. Ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olan askerler de subaylar da güçlerinin zirvesine çıkarlar.

Sun Tzu/ Savaş Sanatı

Sun Tzu'nun da demek istediği gibi "eğer kaçış imkansızsa geriye tek yol kalır". Mahkemelerce verilen aile içi kararların adaletsizliği çiftlerden birini çıkmaza sürüklemekte ve şiddete yol açmaktadır. Bu yüzden önce bu eşitsizliklere son verilmeli, her bireyin çocuklarını görme, onlarla vakit geçirme hakkı korunmalı (eşit velayet), nafaka gibi ekonomik konular ise herkesin üretim yapabilecek, çalışabilecek kapasitede bir birey olduğu baz alınarak adil bir şekilde uygulanmalı. Aksi halde;

bu mesajlar gelmeye devam edecek. Adalete güveni kalmayan her insan kendi adaletini yaratma gücünü kendine bahşeder ve bu eğitimsiz bir toplum için felakettir.

Aile hukuku ile alakalı davalarda yapılacak bu düzenlemeler zihinleri bir nebze rahatlatsa da şiddet uygulayanlar için caydırıcı cezalar uygulanmadan da yine şiddeti azaltıcı herhangi bir etki görülmeyecektir.

Bakın ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır: sizden (artık) sorumlu davranmanız beklenir.

(Bakara/179)

4-) Eğitim

Bireysel ve toplumsal bütün sorunların temeli her zaman eğitime dayanır çünkü toplumun çatısı da temeli de eğitimdir.

Öncelikle eğitimde akıl, bilim ve kültür referans alınmalıdır. Burada kültürden kasıt bilgidir, Ne zaman başladığı, kimin tarafından oluşturulduğu belirsiz gelenekler, görenekler değildir. Eğer bunlar çağa ve akla uygun değilse terkedilmeli (kadını kocası karşısında susmaya teşvik eden her öğreti gibi).

O kullar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar: İşte Allah'ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır; ve işte onlar, akletme yetilerini kamil manada kullananlardır.

Zumer/18

Her sözün, her bilginin en güzeli (sevgi dili) alınarak aile içinde ve okulda çocuklara öğretilmeli. Herkesin sıradan bir biyolojik varlık olduğu, kimsenin kimseye hiçbir koşulda ve hiçbir sıfata göre üstün olamayacağı, her bireye eşit derecede saygı duyulması gerektiği öğretilmeli. Tabi burada eşitlik vurgusunu yaparken dikkat etmemiz gereken nokta herkesin yine farklı özelliklere, farklı cinsiyetlere sahip olduğu için fizyolojik olarak kesinlikle eşit olmadıkları ve birbirinden farklı oldukları gerçeği unutulmamalı çünkü farklılıklar gözetilmeksizin yapılan "herkes için eşitlik" vurgusu toplumdaki adalet temelini sarsar ve biz biliyoruz ki eşitlik her zaman adalet değildir.

Çocuklara öğretilmesi gereken en önemli konulardan biri ise insanın sosyal veya sosyal olmaya ihtiyaç duyan bir varlık olduğudur. Bu açıdan bakan her çocuk karşısındaki her kadın veya her erkeğin ekmek gibi, su gibi bir önem arzettiğini, birbiri olmadan varolamayacaklarını çıkarabilmelidir.


SONUÇ

Bu metin toplumdaki şiddet problemini çözmek adına kendi zihnimi yoklayıp şiddetin sebeplerini, sonuçlarını gözlemleyerek çözüm aradığım ve eğer bu sorun çözülecekse benim de bunda zerreden kürreye, küçükten büyüğe bir payımın olduğu gerçeği ile vicdani yükümü yatıştırdığım bir soruşturmadır.

Bu Metinde;

  • Bireye uygulanan herhangi bir şiddet meşrulaştırılmaya çalışılmamıştır.
  • Feminizm ve popülizm etkisiyle erkek her zaman suçludur algısı yürüten kitle eleştirilmiştir.
  • "Yüzyıllardır kadınlar erkekler tarafından eziliyor" fikri ile tarihin öcünü de yanlarına alıp erkeği baskılanması gereken bir hayvan gibi gösterip cezalandırmaya çalışan kitle eleştirilmiştir.
  • Suçlu olduğu halde kadını haklı görebilecek ( örnek olarak "kadının beyanı esastır" deyip delile dayanmayan 6284 nolu yasa), ömür boyu erkeği nafaka vermeye zorlayacak hukuksal baskılar eleştirilmiştir.
  • Sürekli erkeği cezalandıran hukuksal meselelerin çözülüp kadının da erkeğin de hukuk önünde eşit sayılması gerektiğinin vurgulanmasının aksine geçici çözümler ile kadına kanunen imtiyaz sağlanarak sorunun derinleştirilmesi eleştirilmiştir.
  • Sürekli pompalanan erkek şiddeti söylemleriyle yaratılmaya çalışılan her erkek potansiyel suçludur imajından doğan sosyal baskılar eleştirilmiştir.
  • İnsanları baskılayarak her konuşana "erkek şiddeti" damgasını vurarak konuşmasına engel olan ve konuşmasına engel olarak şiddete yönlendirdiğini fark etmeyen kitle eleştirilmiştir.

Şiddete sadece şiddet dediğimiz her türlüsünün tamamen karşısında olup, kökünü kazıdığımız, aile yapılarını koruyup medeniyetin temellerini attığımız huzurlu günlerin geleceğini umut ederek, kadınlara kendi bakışımı ve herkesin ışık edinmesi gereken bakışı temsilen metne Mustafa Kemal Atatürk'ün veciz ifadeleriyle son vermek gerektiğini düşünüyorum.

"Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa."

"Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."

Mustafa Kemal Atatürk

(Saygı ve minnetle...)



Ç. Çağlayan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü