LGBT Aktivistlerine Cevap

Uzun zamandır bu konu üzerine yazmak istiyordum ama taslakta duran onlarca başlık olduğu için bu kadar derin bir konuya vakit ayırıp yazmak bana pek bir yorucu görünüyordu doğrusu. Buna rağmen, fikirlerimi yazıp yansıttığım bu blog sayfasına, yine benim görüşlerimi yansıtan, bir kangren haline gelmiş Lgbt konusu ile ilgili bir şeylerin de bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden geçenlerde okuduğum bir yazının desteklediğim bölümlerini gerekirse biraz eklemeler yaparak Blog sayfama koymak istedim. İlgililer için yazının tamamını bulabileceğiniz bağlantı adresini, metnin altındaki kaynak kısmına bırakıyorum. Bu yazı ile ilgili itirazlarınız var ise de metnin alt kısmındaki yorum kısmından veya Instagram 'DM' kısmından bana ulaştırabilirsiniz (herkesin okuyabilmesi için yazının altındaki yorumlama kısmını kullanmanız tercihimdir). Bunun dışında yazının tamamının okunarak ve ad hominem'den (insan karalama safsatası) uzak durarak yapılan eleştirileri daha fazla ciddiye alacağımı bildirmek isterim. Bu ufak girizgâhı bitirip ana metne başlamadan önce de okuyucularıma keyifli okumalar diliyorum.

LGBT Aktivistlerine Cevap

LGBT aktivistleri ısrarla bu toplumdan anlayış bekliyor ama en küçük bir eleştiride de muhataplarını yaftalayıp geçiyor. Halbuki daha kendileri bu topluma gerekli anlayışı göstermiş değil. Gerekli empatiyi yapmış değil. Peki, Ne demek bu?

Bütün dünya toplumlarında çok küçük bir eşcinsellik yüzdesinin öteden beri var olduğunu biliyoruz. Bu bir. Yani Türk halkı ilk defa sizinle eşcinselliği duymadı. Kimse şok falan geçirmiyor. Kendinizi matahmış gibi lanse etmeniz komik ve irite edici oluyor. Bu ülkede “Yorgansız yatılır, oğlansız yatılmaz” gibi deyişler bile var. (Bknz: Osmanlı'da oğlancılık) Velhasıl eşcinsellik öteden beri vardır ama marjinaldir. İşin marjinal düzeyde kalması, yüz yıllardır Türk toplumunun eşcinselleri göz ardı etmesinin (kendince tolere etmesinin) de mecrası olmuştur. Ben ömrüm boyuna LGBT avına çıkmış bir kişiyi ne gördüm ne de duydum. Modern dönemin reaksiyonları ekseriyetle söz konusu aktivistlerin şımarıklığı yüzündendir.

Diyebilirler ki “Herkes gibi LGBT de görünür olmasın mı canım?” Olmasın efendim. Sadece onlar değil, heteroseksüeller de cinsel hormonlarıyla görünür olmasın. Kamusal alanda ben heteroseksüel cinsellik de görmek istemiyorum. Türk toplumunun çoğunluğunun da benim gibi olduğunu biliyorum. Bizim için cinsel dışavurumlar farklı, mahrem bir yerdedir. Bunun homofobiklikle alakası yok.

O yer neresi? Burayı lütfen iyi anlayın.

İki şey kamusal alandan gizlenir: Aşırı çirkin olanlar ve aşırı değerli olanlar. Kaldırımda çöp görmek istemezsiniz; belediye derhal kaldırsın istersiniz. Kaldırımda elmas kolye de göremezsiniz. Derhal kaldırılır. Neden? Çünkü kamusal alan ortalama değer ve davranışların alanıdır. Bu ortalamanın dışında kalan davranışlar kötü değildir. Fakat kamusal alanda olursa münasebetsizlik olarak addedilir.

Mesela tuvalete çıkmak… Kötü bir fiil değildir. Son derece tabiidir. Ama bunu kamusallaştıramazsınız. Mesela seks… İnsanoğlunun en mukaddes fiili sekstir. Fakat bunu da kamusallaştıramazsınız. Aşırı yakınlaşma, öpüşme gibi ön sevişme mahiyetindeki fiillerin kamusal alanda işlenmesi de münasebetsizliktir. Bu fiiller kötü olduğu için değil. Kutsal olduğu için…

Burada iki not düşelim:

Birincisi; Türk toplumunda irfan geleneği zayıfladıkça insanları hikmetle değil, ayıpla terbiye etme öne çıkmıştır. Bu sebeple cinsellik ayıp sayılır olmuştur. Cinsellik ayıp falan değildir. Cinsellik kutsaldır. LGBT aktivistleri de ayıplarla değil, kutsallarla savaşmaktadır.

İkincisi; sokakta, kafede, kamusal alanlarda sırnaşma-öpüşme gibi davranışlar derin bir kültürel buhran içinde olan Türkiye gibi ülkelerde görünür. Türkiye dışında, hayatın rutininde, günlük kamusal alanlarda cinsellik hormonlarını uçuşturan etkileşim göremezsiniz. İnsanlar çoğunlukla medeni ve mesafeli davranır. Mahrem alanlarda, gece hayatı bölgelerinde her şey yaşanır. Ama bunları da müşterisi görür ve bilir. Türkiye’de bir yanda cinsel bastırılmışlık, diğer yanda cinsel ahlaksızlık kol kola günlük hayatımızın her köşesini istila ediyor. Gerici-İlerici saçmalıklarımız bitmediği için sosyal sorunları doğru düzgün konuşup çözüm bulamıyor, gittikçe batağa saplanıyoruz.

İlericilik ne? Batı. Türkiye’de organik batılı insan yok ki… Türkiye’de batının ölçüsüz düşmanları var. Bir de batının misyonerleri var. Zihnen kolonize edilmiş küçük bir kitle… Sahiplerinin sesi…

Gericilik ne? Din, töre, gelenek. Bunları da o kadar hırpaladık ki ne savunan tamamen haklı ne de saldıran…

Hadiselere Müslüman gözüyle bakmaya çalışıyorum. Müslümanlık ne diyor?

“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, Şer’in evliyasıysa hakikatte asidir”

İslam tevhit dinidir. Vahdet dinidir. Ben dünyadaki en iyi insanla birim. En kötü insanla da birim. Belki de en kötü insan benim. Belki de en iyi insan benim. Bilemem. Bunu merak da etmem. Herkesle birlik içindeyim. Böyle hissederim.

Dolayısıyla biz herhangi bir kişiyi ya da fiili eleştirince onun zatını, insaniyet özünü eleştirmiyoruz. Onu değersiz de saymıyoruz. Madem ki Allah ona nefes ve irade vermeye devam ediyor, o insana hürmet Yaratan’a hürmettir. Bizim samimi inancımız budur.

Bununla birlikte… İnsanlığı iyiye götüren ve kötüye götüren işler vardır. Bizim dinimiz bu konuda ölçütler veriyor. “Eşcinsellik insanın fıtratına terstir, insanlığı iyiye götürmez” diyor. Ben buna inanırım. Müslüman olmayan da inanmaz. Karşılıklı saygı duyarız, olur biter.

Fakat İslam’ı reddedercesine eşcinsel fiillerin, propagandaların yanlısı ve aleti olamam. Bu Allah’la harp etmektir. Diğer yandan eşcinsel diye kimseye saldırmam da söz konusu olamaz. Tarihte hiçbir Peygamber bunu yapmamıştır. En bilinen örnek olan Lût peygamber bile uyarıda bulunmuştur. Saldırmamıştır.

Dolayısıyla şahsıma yöneltilen “homofobik” ithamının karşılığı yok. Ben hiçbir insandan nefret etmiyorum. Fakat siz LGBT aktivistleri ajitasyonlarınızla nefret doğuruyorsunuz. Evet, Türk toplumunda homofobik bir kesim vardır. O kesim sizin marjinalliğinize ayna olan bir kesimdir. Siz ve onlar birbirinize pek yakışıyorsunuz. Birbirinizi besliyorsunuz. Siz ikiniz birlikte var ya da yok olursunuz.

LGBT aktivizmi nedir? Ve niçin nefret uyandırmaktadır?

İsterseniz önce şuna cevap verelim:

LGBT olmak doğal mı?

Hayvanlar aleminde LGBT benzeri fiiller hangi oranda varsa insanlar arasında da o oranda gözlemlenmesinde şaşılacak bir durum yok. Bu da son derece nadirdir. Eşcinsel hiçbir tür yoktur. Eşcinselliğe benzetilebilen davranışlara nadiren rastlanabilmektedir ki onlar da büyük oranda yakıştırmadır. Bu tablo LGBT aktivistlerinin canını sıkar ve onları bilime takla attırmaya yöneltir. Mesela şöyle derler: “Homoseksüel olmadığı ispatlanmış tür yoktur”. İşte LGBT psikolojisi budur! Din, bilim, felsefe.. her şeyi ifsat etmeye yemin etmişlerdir adeta. (Bir davranışın hayvanlarda görülüyor olması, o davranışı meşrulaştırmaz. Eğer meşrulaştırsaydı, bebeğini yiyen bir anne - doğada bolca mevcuttur - veya harem kuran bir erkek - goriller pek severler harem kurmayı - ne etik ne de ahlaki açıdan sorgulanamazdı.)

İkinci bir bahis: Doğuştan çift cinsiyetli olanlar… Onlarla ilgili zaten en küçük bir hor görme düşünülemez. Bu tür sıradışılıklar altı parmaklı doğmak gibidir. Ne iyidir ne de kötüdür.

Gelelim asıl konuya… Bir insanın LGBT kimliğini benimsemesine… Bazı insanlar genetik ve çevresel koşulların etkisi altında LGBT eğilimler gösterebilir. Burada devreye geleneksel toplum girerse “O eğilimleri terbiye edin, minimize edin, yaygınlaşmasın” der. Devreye küresel şeytani akıl girerse de “O eğilimleri köpürtün, yaygınlaştırın, normalleştirin” der. Asıl mesele budur: LGBT bireylerin iyiliği-kötülüğü değildir. LGBT bahanesiyle gerçekleştirilecek kültürel işgalin iyiliği-kötülüğüdür. Hiç eğip bükmeyelim.

Türkiye’de birçok insan İslam’la alakası olmasa bile eşcinselliğe karşı çıkar. Dolaylı olarak İslami anlayışa hizmet etmiş olur. Aynısını Gürcistan’da Hristiyanlık, İsrail’de Yahudilik için söyleyebiliriz. Dünyanın bütün kadim ve kaim gelenekleri eşcinselliği yanlış sayar. Dindar olmayan insanların bile bu kadar fıtrat eğitimi vardır.

Aynı şekilde, küresel şeytani akılla irtibatı olmayan, böyle bir aklın varlığına bile uyanmamış pek çok insan LGBT aktivizmi yapıyor. Ve o aklın destekçisi oluyor. O aklın dinsiz, devletsiz, kutsalsız küresel dünya şirketi vizyonu içinde piyonluk rolünü oynuyor. Sorsanız belki de dalga geçerek böyle bir aklı reddederler… Zira batıyla, dünyayla temasları yüzeyseldir. Tebaa seviyesindedirler. Derin düşünmekten yoksunlardır.



İşte o aklın bilinçli misyonerlerinin yaygaraları sebebiyledir ki 15 yaşındaki çocukların meşru nikahlanması büyük bir facia olarak yansıtılıyor. 7-8 yaşındaki sabilerin “drag queen” adı altında şeytanca makyajlar ve danslar eşliğinde cinselliğe adım atmaları liberasyon, emansipasyon vs. olarak pazarlanıyor. Kınıyorsanız ikisini de kınayın! Nikahlı çocukları hapislerde çürütmek isteyen, aynı anda LGBT çocuk propagandası yapanların çelişkilerini görün! (Burada küçük yaşta evliliğin savunulduğu sanılmasın. Zira bu çok farklı yönlerden değerlendirilmesi gereken bir meseledir.)

Ama bu çelişkileri görmezsiniz. Görürseniz batıdan gelen teşviklerin, sırt sıvazlamalarının, ödüllerin arkası kesilir. (Feminist ve LGBT aktivisti dernekler Türkiye'de en fazla batı kaynaklı finanse edilen derneklerdir.)

Batı batı diyorum diye batı düşmanı olduğum zannedilmesin. Ben yarı batılı ama özgün batılı bir kafayım. Ve batı medeniyetinin bugün artık tamamen şeytaniler tarafından işgal edildiğini gözlemliyorum. Batıya düşman olmak bir yana, acıyorum. Yüzlerce yıldır kısmen haklı savlara dayanarak batının geleneksel toplum dokusunu o kadar bozdular ki ortaya çaresiz birey yığınları çıktı. Uyuşturucu vermezseniz derin bunalım içinde perişan olurlar. Bir kısmı da tamamen tutkusuz olmamak için aktivizme soyunur. İklim denir, hop sokaklara… Cinsiyet denir, hop meydanlara… Boşluk ve anlamsızlık duygusu yüzünden belli mahfillerin ustaca estirdikleri her rüzgara kapılan kitlelerdir bunlar. Batılılar uysallıkları sayesinde toplumsal düzen kurarlar ama içlerinde biriken buhranı sadece batıyı yakından tanıyanlar bilir. Uzaktan seyrederek ilericilik, çağdaşlık oynayanlar değil…

Velhasıl nikah demek aile demek, değer demek, mazbut dünya görüşü demek… Böyle kafalar işgal edilemez. Peki LGBT ne demek? Ölçütsüzlüğü ölçüt edinmiş, içinden estiği gibi yaşayan, kutsalsız, zayıf, savruk, kolay kanalize edilebilir güruh demek… LGBT olanlara seçimleri hayırlı olsun. Kendilerine ve özel hayat seçimlerine saygı duyarız. Fakat LGBT’yi kamusallaştırıp postmodern kültürel işgal hareketine dönüştürmek isterseniz bilin ki bir süre sonra benimki gibi hafif tepkileri mumla arayabilirsiniz. Onun için şu satırların kıymetini bilip kendi antipatikliğinize kendiniz çözüm bulun.

Kısmi haklılıklar kimseye ajitasyon yapma hakkını vermez. Çevremizde eşcinsel eğilimler gözlenen insanlar mevcut. Şaşırırız ama nefret de etmeyiz. Sizse kendi hayatını yaşamakla yetinmeyen, ısrarla dayatan nevzuhur bir örgütsünüz. Israrla toplumu test ediyor, göz ardı edildikçe kendinizi mevzi kazanmış sayıyorsunuz. Halbuki gerçekte sadece öfke birikmesine yol açıyorsunuz. Bu toplumda Avrupa olacak maya yok.

Yenik Avrupa'ya bir örnek:
Londra’da Centre for Global Development’da çalışan Maya Forstater adlı araştırmacı “Kadın kadındır. Erkek erkektir. Cinsiyet biyolojiktir” dediği için işinden edildi. Evet, sadece bu kadar. Mahkemede dahi haksız bulundu. Çünkü bu görüşler LGBT aktivizminin cinsiyetsizleştirme vizyonuna aykırı ve bu vizyonu ince bir despotizmle Avrupa’ya kabul ettirmiş durumdalar. Türkiye’de de planlanan bu. Hiç boşu boşuna L, G, B, T, Q diye ayırmayın. Hedefiniz cinsiyetsiz, kutsalsız, fıtratsız bir insanlık…

Yazı uzadığı için kadın sömürülerinize girmiyorum. Orada da tipik şeytani yönteme başvurarak, çarpıtılmış haklılıklar üzerinden, zaten yaralı olan toplumsal dokuyu darmadağın etme peşindesiniz.

Kendinizce açık görüşlü, ilerici, çağdaş bir şeylersiniz. Gerçekte ise ama bilinçli ama bilinçsiz piyonlarsınız. Küresel bir işgal vizyonunun devşirmelerisiniz.

EKSTRA
Batının yeni stratejisi lgbti'yi normalleştirmek. Batı, aile kurumunu kaybedeli bir kaç on yıl oldu ve artık bunun sonuçları ile yüzleşiyor.  Amerika'da babasını hiç tanımamış 15 milyon kişi yaşıyor. Sosyal güvenlik sistemlerinin dışında,  eğitimsiz, fakir, genelde uyuşturucu bağımlısı ve öfkeli.  Bugün amerikan sokaklarını, avrupa başkentlerini yakanlar da genelde bu gruba ait insanlar. Medeniyeti, ahlakı toptan reddeden bir zemine inşa etmeye çalıştıkları için sistemleri çöktü. Aile kurumunun yıkılması ile ortaya çıkan boşluk batının, dünyaya üstünlük sağladığı pek çok konuda iflas etmesine sebep oluyor. Ailenin ortadan kalkması öncelikle sosyal güvenlik sistemlerini çökertti. Pandemi döneminde kaderine terk edilen huzurevlerindeki yaşlılar, sokaklara atılan hastalar bu çöken sistemin sonuçları. Türkiye'de böyle bir olayın yaşanma ihtimali dahi yok. Çünkü aile kurumu hala ayakta. Çünkü aile gelenek, vefa, merhamet demek. Türkiye'de dejenere olmamış çoğu aile fertleri birbirini terk etmez. Dünyadaki hiçbir sosyal güvenlik kurumu aileden daha iyi çalışmaz. Batı bunu çok acı şekilde öğrendi. Ancak onlar için artık çok geç. Sosyal patlamalar başladı, otonom devrini yakalayamazlar ise devamında ekonomik ve askeri iflaslar da baş gösterecek. Buradan geri dönüş yok. Bunu da anlamış durumdalar. Şu an madem bundan kurtulamıyoruz o zaman bu durumu normalleştirelim ve bütün dünyaya yayalım stratejisi güdüyorlar. Batının bir kaç on yıl içinde ordu kuramayacak hale geleceği anlaşılıyor. Ve hemen diplerinde dünyanın asker milleti Türkler, ekonomik ve teknolojik anlamda yükseliyor. Batı için kaçınılmaz bir son. Şahit olduğumuz lgbti taarruzunun en güçlü sebebi bu. Ve yine bazı siyasilerin aldığı pozisyona bakın. Başörtüsüne özgürlük vermemek için orduyu darbe yapmaya davet edenler, bugün lgbti kampanyalarına gönüllü destek veriyor. Çünkü efendileri onlara bu talimatı verdi. Bilerek ya da bilmeyerek bu plâna hizmet ediyorlar. Bu ülkenin vatansever halkı olarak lgbti konusunda çok kararlı bir direniş göstermeli ve kırmızı çizgilerimizi asla terketmemeliyiz. Mesele, pembe topuklu ayakkabı giyen dalyan gibi adamların gönül meselesi değil, yeniden  filizlenen medeniyetimizin köküne zehir akıtılmaya çalışılmasıdır. Belli ki önümüzdeki süreçte çok daha marjinal taleplerle karşılaşacağız. Tıpkı gezi olayları gibi, darbe girişimleri gibi bu kez de lgbti üzerinden saldıracaklar. Biz de bu konuda keskin bir hat oluşturmalıyız. En iyi savunma şiddetli taarruzdur.


Kaynak:

https://fikircografyasi.com/makale/lgbt-aktivistlerine-cevap



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü