Netflix: Tahammül Sınırları
Feminizm
Kadına şiddet konusunda ya da düzelteyim şiddet konusunda hepimiz şiddete karşıyız ama günümüz feministlerinin çelişkileri beni benden alıyor.
Mağaradan yeni çıktığım için Netflix'te daha önce yayınlanmış garip bir filme denk geldim. Filmin konusu şu:
Bir mafya bir kadını kaçırıp zorla alıkoyar ve ona aşık olmadan kadının gidemeyeceğini söyler. Filmin sonunda ise kadının adama aşık olduğu görülüyor.
Bu konunun absürt kısmı şu ki böyle bir zorbalığın aşk hikayesi olarak pazarlanıyor oluşudur. Film tamamen Stockholm Sendromu'nun kurgusal bir versiyonu.
Peki nedir Stockholm Sendrom'u?
Anlaması basit olsun diye şu sözü örnek vereyim:
"Katiline aşık olmuşsa bir millet, ona layıktır her zillet."
Normal şartlarda böyle bir kaçırma olayı gündeme gelse ortalığı yakacak onlarca kişi varken böyle iğrenç bir içeriğe kimsenin ses çıkarmıyor oluşu oldukça çelişkili bir durumdur.
Dünya üzerinde çok fazla cahil ve manipülasyona açık insan varken bu içerikle ne anlatılmak isteniyordu? Bir kadını kaçırın zamanla size aşık olur zaten... Bu mudur mesaj?
Evet, sansüre karşı olalım ama tamamına değil. Çünkü propagandanın aracıdır medya. Eğer düzenleme ve denetleme olmazsa zihinlere tecavüz edilmiş onlarca birey yetişir toplumlarda.
Netflix ise sahip olduğu gücü nereden fonlandığını bilmediğimiz bir şekilde toplumu dizayn etmekle kullanıyor. Burada Netflixin evrensel değerleri savunarak içerik ürettiğini söylemek yanlıştır. Burada bir art niyet söz konusudur.
Örneğin neden Netflix'te sürekli eşcinsellik içeren içeriklere rastlıyoruz veya neden aynı oranda eşcinsellere yönelik şiddet ve nefret artıyor bu sorgulanmalı. Buna da bir sonraki başlıkta değineceğim.
İçinde bulunduğumuz toplumdaki tüm feminist ve lgbt dernekleri tamamen kâr odaklı ve populizmle hareket ediyor. Kimsenin şiddeti çözmek gibi bir derdi yok. O yüzden istanbul sözleşmesi falan da hikaye. Sadece bahsettiğim hususa bakarsanz bile bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz.
LGBT Aktivizmi
Zeki Müren'e Sanat Güneşi, Bülent Ersoy'a Diva diyerek onurlandıran, Fatih Ürek, Kuşum Aydın gibi efemine kişileri şov programlarına çıkarıp onlarla birlikte eğlenen toplum öyle bir değişim geçirdi ki bu algı tamamiyle değişti.
Bu değişimin sebepleri sorgulanmalı.
Daha önce bir iddiam olmuştu. "LGBT Aktivizmi şiddet doğurur" diye.
Geldiğimiz noktada söz konusu sebepleri sorguladığımda haklı olduğumu görüyorum.
Bu değişimin sebebini toplumun dini yapısına bağlayanlar var ama bu kesinlikle yanlış. Çünkü toplumumuz dindarlaşmadı, dindar olanlarla birlikte her kesim daha fazla sekülerleşti.
Her zamankinden daha seküler olan toplumun bu hususta LGBT konusuna şiddetle karşı çıkması beklenemez.
Adeta Dindarlık seviyesiyle LGBT konusuna hoşgörü seviyesi doğru orantılı gözüküyor.
Böylelikle başka bir sebebin olduğu apaçık ortadadır.
Toplumun LGBT karşıtlığın artması tamamen LGBT Aktivizmiyle alakalı.
Zeki Müren, Bülent Ersoy gibi eski İstanbul ahalisi gitti. Yerini komünist, seküler, kültürsüz iğrenç tipler aldı.
Sanatıyla, sözüyle, bilimiyle ön plana çıkamayanlar cinsel kimlikleriyle ön plana çıkabileceklerini sanıyorlar verilen tüm kavga bundan.
Eski İstanbul ahalisinin hiçbir zaman derdi kendi cinsel kimliğini toplumun gözüne sokmak olmadı. İşlerini yapıp, özel hayatlarını özel tuttular. Kaldı ki Bu toplum sadece homoseksüellere değil, göze sokulduğu takdirde heteroseksüellere de tepki gösteriyor.
Netflix'i açıyoruz dizilerin, filmlerin %75'i eşcinsel. Halbuki eşcinsel bireyler toplumun maksimum %5 ini oluşturuyor. Sözde onur yürüyüşlerine bakıyoruz toplumun her kesiminin gözlerine sokula sokula "velev ki ibneyiz", "dönmeyiz" gibi naralar atılıyor.
Burada temel amacın bir hak arayışı veya evrensel değerler olmadığı açıktır. Burada topluma empoze edilmeye çalışılan cinsiyetsizleştirme akımı yatıyor.
Feminist ve LGBT derneklerinin tamamında bu kafa hakim.
Cinsiyetsiz insan...
Erkeklerin erkek olması, kadınların kadın olması suç olarak görülüyor adeta.
Velhasıl, insanların yaratılış kodlarında olmayan bu akımları insanlara empoze etmek elbette ki şiddet doğuruyor.
Tüm bu şiddet olaylarının tek çözümü bu aktivizm sürecinin sona ermesiyle alâkalı.
Toplumu LGBT propagandasından uzak tutarsan toplum kendi içinde LGBT konusunu tolere edebiliyor zaten.
Gelinen noktada kimse bunları konuşmuyor ama herkes sığınmış bir evrensel değerler yalanına ondan bundan saygı bekliyor.
Kimse de demiyor ki ulan ben sana gece kiminle uyuduğuna göre neden saygı duyayım?
Bana ne yani? Kapasını kapattığında herkes özgür değil mi? Gidip istediğini yap.
Benim birine saygı göstermem için yaptığı işe, insani değerlerine, dünyaya bıraktığı katkıya bakmam lazım.
İnsanlar tüm bu insani değerleri bıraktı sadece cinsellik odaklı iğrenç bir nesil ortaya çıkardı.
Eğer bu hayatta mutluluk arıyorsak işimize gücümüze bakıp, insan olmaya odaklanmamız lazım.
Feminizm gibi, komünizm gibi, lgbt aktivizmi gibi abuk sabuk işleri bırakmamız lazım vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder