Öfke, Gurur ve Köksüz Özgürlük
Sakin kalmak, izlemek, elinden geleni yapmak, bol bol iletişim kurmak en doğrusu. Anlatmaktan cok anlamaya çalışmak. Tartışmak rahmettir. Kelamın varsa tartışırsın. Empati duygun varsa orta yolu zaten bulursun.
Ayrılık önemli değil, barışabiliyor olmak da bir yetenek, bir kabiliyet. Bu kabiliyeti kötü sanıp her türlü ilişkiye herhangi bir ihaneti karıştırmak en yanlışı.
Nasıl münazara yarışmalarında bir sonuç ortaya çıkıp bıçaklı bir kavgaya dönüşmüyorsa,
ilişki içerisinde de tartışabiliyor olmak kıymetli. Tartışmak hasar tespitidir. Zayıflık ölçmek için birebirdir. İnsan zihnine ne attığı bilinmez. İyi günde her kötülük bilincin en derinine saklanır. Öfkedir anahtarı, kalp kırıklığıdır.
Tartışırsın ki hasarı görüp anlayasın, bozukluk varsa tamir edesin.
Eskiyi yeniyle değiştirmek cazip gelebilir. Her zaman cazip midir? Hayır. İnsan bir mal değil ki beğendiğini alasın. Uyum lazım, uyum olduğunu düşündün diyelim.
Öncekinde de uyum olduğunu düşünmüyor muydun? Yenisiyle aynı problemi yaşamayacağını nereden bilebilirsin. Karakter farklı, kültür farklı, tutum farklı. Farklı düşünceye eskide tahammülün yoksa yenisin de olacak mı?
Olmaz. Ben çok denedim. Hiç olmadı. Her yeni bir başka problemle birlikte geldi. Ben değişmedikçe sorunlar hiç bitmedi. Çevrem değişmedikçe kararlarım hiç değişmedi.
Bir insan mutluluğu hedefleyip, yola 2 mutsuz insanla birlikte çıkarsa mutsuz olması garantidir.
Mutsuzlar bazen mutlu gibi de görünür. Yalnızlığın kimi zaman iyi geldiğini de söylerler. Ama gece yatağa yatıp ne kadar ağladıklarından pek az bahsederler. Herkes birini ister, birine ait olmayı, biriyle olmayı, herkes özgürlüğün yorduğunu bilir.
Tek fark unutur. Nefes aldığı, can bulduğu ortamdan sıkılır da oksijensiz bırakmak ister kendini. Hayrı istediği gibi şerri de ister kendine.
Zamanında çok özgür olduğumda hep biryerlere giderdim. Heryerdeydim. Saatim yoktu. Saat yoktu.
Gidecek bir yerim yoktu ama. En azından bana ait değildi. Yattığım yataklar, dokunduğum ten bana ait değildi. Özgürdüm kapıdan çıkıp gidebilirdim ama kapı bana ait değildi. Evimmiş gibi hissedemedim hiçbir zaman. Özgürdüm evet ama aidiyetim yoktu.
Çevredeki onlarca insan, onlarca farklı ses, onlarca düşünce. Susturamiyordum. Tek bir ses duymak istiyordum. Tek bir amaca gitmek istiyordum. Biri için tüm hedeflerimi inşa etmek istiyordum. Tek başıma hedeflediğim tatili yapmaktansa o biriyle yapmak isterdim hep.
Elde ettim de. Ortak hedefler kurdum. Onu kendimden daha iyi bir noktada görmek istedim. Onunla gururlanmak, ona bakınca verdiğim tüm emeklerin değdiğini görmek isterdim. Kazandırdım bir çok şeyi, bazı şeylerinse zamanı vardı.
Zamana bıraktıklarımın bir nedeni vardı. Kökleriyle, gövdesiyle, dallarıyla kuvvetli büyüsün istedim. Her fırtına da nasıl baş edeceğini öğrensin, bilsin istedim. Durmadim önünde. Rüzgarını hic kesmedim. Dallarının kırılmasına da izin vermedim orası ayrı.
Şimdi o dalların çatırdadığını görüyorum. Elimi gövdesinden çekmem için dikenlerini çıkartıyor. Sebebin fırtına değil ben olduğumu zannediyor.
Beni yine güneşin kavuruculuğuna teslim ediyor. Gölgesini istememi acziyetim kaynaklı olduğunu zannediyor.
Alışkın olduğumu bilmiyor. Gölgesiz de dayanabileceğimi, fırtınalara göğsümü siper ederek büyüdüğümü unutuyor. Gövdesine benim dışımda birçok cılız eli davet ediyor ve yeni ellerin de gelebileceğine inanıyor. İnan. Küsme.
Yeşermeyi, kök salmayı hak ediyorsun. Ama mutsuz kalabalığın çığlığından dallarının hâlâ çatırdadığını duymuyorsun. Gururlanıyorsun. Nasıl onsuz ayaktasın ama. Nasıl özgürce yaprakların savruluyor ama...
Öğreneceksin. Sen de kök salacaksın bir gün. Ama zor olacak. Kırılacak dalların. Ihanet köklerini de kurutacak. Yeniden yeşerirsin, çünkü içinde iyilik var inanıyorum. Ama o hep aradığın kalabalığın çığlığı içindeki o iyiliği de yok ederse savunmasız kalacaksın.
Çürüyeceksin. Budanacaksın. Belki birilerine kağıt, birilerinin de sofrasına peçete olacaksın. Olma. Düşme. Elim artık üzerinde değil. Ben güçlüyüm. Dallarının kırılmasına müsade etmezdim. Incitmezdim hiçbir zerreni. Ama dikenlerin bana göre değil.
Aşina değilim. Elim artık üzerinde değil. Yeniden özgürleştim. Yeniden yurtsuzum artık. Kimliğim yok, aidiyetim yok. Sahte heveslerden ilgi görüyor, sahte çığlıklar duyuyorum. Hiçbiri dallarının ve yapraklarının sesi gibi değil.
Besleniyorlar gövdemden. Önümden geçen her kervan su içecek gölgemden. Serinletmeye devam edeceğim, yaşatmaya, hayat vermeye. Bir değeri olana elbette.. Aileme, arkadaşlarıma, sevdiklerime... Ellerimden hayat bulacaklar. Eskisi gibi inançlı olacağım her şeye.
Küsmeyeceğim hiçbir şeye hiçbir şekilde. Dikenlerini de sana bırakıyorum. Dallarını da yapraklarını da. Hayat bulmaya değil hayat vermeye gidiyorum. Belki bir gün ben tükendiğimde bana da hayat verecek olana. En sevdiğim tutsaklığım, güneşimi kapatan en sevdiğim gölgem.
Ben de sana gölgeydim. Yanma diye koruduğum güneşten azade değilsin artık. Gölge etmeyecegim sana. Sen de bana. Işıkla başbaşasın artık. Yanma, kör olma da.
Yorumlar
Yorum Gönder