Kartaca Yıkılacak

Roma'nın en büyük düşmanı Kuzey Afrika site devletlerinden Kartaca idi. Romalı senatör Katon, müzakereler sırasında hangi konu açılsa, daima sözlerini "Kartaca yıkılacaktır" cümlesiyle tamamlardı. Kartaca yıkılmadan, ezilmeden Roma'nın huzur ve güvenliğinin sağlanamayacağı düşünülürdü. Ve sonunda kazanan Roma oldu. Kartaca yıkıldı.

Dayton Sanat Enstitüsünde Pierre Nolasque Bergeret eseri. Marius Kartaca Harabelerinde dinlenirken...

- Modern Yaşamın Kartaca'ları

Biz ancak uyku ile uyanıklık arasındayız. Fiziki ve fikrî kaynaklarımızın pek azından yararlanıyoruz. Her insan hudutlarının çok gerisinde yaşıyor ve birçok kuvvetini kullanmıyor.

- Dale Carnegie

İnsanların büyük bir bölümü fiziki ve fikri sınırlarının oldukça gerisinde yaşıyor. Kendini gerçekleştirmekten uzak her insan ise acılar, mutsuzluklar, pişmanlıklar ve "keşke"ler ile karşı karşıya kalıyor. Peki, neden? Neden insanların çoğu fiziki ve fikri had'lerini aşamıyor?

Kendini gerçekleştirme isteği, (Hierarchy of Needs of Maslow) Abraham Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisi'ne göre insanın ihtiyaçlar piramidinin en tepesinde bulunan ihtiyacıdır. Peki, bu ihtiyacın karşılanmasına engel olan şeyler nedir?

Ben bütün bunları Modern Zamanın Kartaca'ları olarak adlandırıyorum. İnsanların benlik doruklarına ulaşamama sebebini ise kendi içindeki Kartaca'ları ve Putları halâ yıkmamış ve yıkamıyor oluşuna bağlıyorum.

"Kartaca mutlaka yıkılmalıdır ve Kartaca mutlaka yıkılacaktır!" Bu cümle, hedefe doğru ilerlerken, sahip olunması gereken kararlılığı ve azmi gösteriyor. Benliğini gerçekleştirerek mutluluğa ulaşma arzusunda bulunan her insan kendi içlerindeki bu prangalardan (Kartaca'sından) kurtulmak için bahsi geçen sözdeki gibi gerekli kararlılık ve azme sahip olması gerekiyor.

- Peki, nedir bu insanın Kartacaları?

1-) Ekonomik Kartaca

İnsanların çoğunun sonu gelmek bilmeyen daha fazlasını elde etme hırsları söz konusudur. Modern çağda ise bu hırslar kendini, insan zihninde paranın alışverişte kullanılan bir araç olmaktan çıkıp bir amaç olmasında gösterir.

Öyle bir hâl ki;

Artık insanlar para ile elde edileceklerin kıymetli değil paranın kendisinin başlı başına bir kıymet arzettiğini düşünüyor. Bu ekonomik hırslar insanın amaçlarını, kendini gerçekleştirme isteğini oldukça materyalist, basit ve değersiz bir olgular bütünü haline getiriyor.

Paranın bir güç ve amaç olarak algılandığı Kartaca yıkılmalıdır!

Çünkü kendini gerçekleştirme isteğini para ile giderebileceğini düşünen her insan tehlikededir! Kaybolabilen, çalınabilen, kaybedilebilen her olgu amaç değil sadece bir araç olmalıdır. Aksi halde ederinden fazla verilen her değer, öznesi kaybedildiğinde bir ateş gibi insanın ruhuna değer; acıtır, yakar...

Bu parasal Kartaca yıkılmalıdır! Çünkü, korunması ve değer verilmesi gereken insanın kendisidir, zihnidir. Zihnin yarattığı parayı zihnine efendi eden hiçbir birey kendini gerçekleştiremez, varlık gösteremez, çünkü birey para varsa varolmuş olur. Peki, paraya sahip olmadığında?

Bir şeyin sahibi veya efendisi olan insan onun kullanım hakkına da sahiptir. Yani, bir şey artık onunsa, onu kullanmak ya da onu yoketmek sahibinin kudretindedir. Peki, bir metanın kaybedilmesine dair korku ve endişe taşıyan bir sahip artık o metanın efendisi midir? Cevabı kesinlikle hayır.

Peki, bir metayı elde etmek için yoğun bir şekilde duyulan haz bizi o metanın sahibi yapar mı? Cevabı kesinlikle hayır olacaktır. Bir metayı elde etmek için insanın kendi iradesinden verdiği her taviz onu kendini gerçekleştirme hedefinden biraz daha uzaklaştıracaktır, esir edecektir ve bu esaret meta elde edildikten sonra 'istemeye dayalı haz' olmaktan çıkıp 'korumaya dayalı haz' olarak kendini gösterecektir.

İşte bu sebeplerden ötürü; modern zamanda insanların yaşadığı her ekonomik kaygı ya da bitmek tükenmek bilmeyen her ucu açık hedef insanı "kendi içine bakma' eyleminden uzaklaştıracak ve benliğin mükemmelleşme sürecinde önemli bir engel oluşturacaktır.

Ne olmalı?

Ekonomik ya da sosyo-ekonomik Kartaca'dan kurtulmak demek üretmemek, zenginleşmemek demek değildir. İnsan hem üretip hem zenginleşip hem de benlik algısını elbette geliştirebilir.

Ama;

Para hedef olmaktan çıkıp, daha fazla üretebilmek adına kullanılan bir kağıt parçası haline gelmeli.

Üretmek, insanın hem benliğinde hem de karakter kodlarında taşıdığı sanatın veya yaratıcılığın adeta bir ifadesidir. Dolayısıyla insanın hedefi sadece üretmek ve haz/keyif almak olmalıdır. Ama! İşin sonunda ortaya çıkan üründen dolayı doğan bir hazdan değil, yapılan işten, o üretken süreçten haz duymalıdır insanlar.

Peki, bir insan süreçten nasıl keyif alabilir?

Sevgi ile!

Cinsel doyuma ulaşan aşıkların muhabbeti nasıl sevgi ile devam ediyorsa, bir insanın işi ile arasındaki bağ da bu muhabbet olmalıdır. Aşktan doğan cinsellik ve beraberinde gelen doyum nasıl aşıkların muhabbetini bitirmiyorsa, yapılan iş vesilesiyle ortaya çıkan ürünler ve para da işini seven bir insanın umrunda olmayacaktır.

Sevgi ciddiyet ister ve sevgisinde ciddi olan her birey, insan ilişkilerinde de iş çevresinde de başarılı,üretken ve kârlı olacaktır.

2-) Sosyal Kartaca

"İnsan sosyal bir varlıktır." Bu cümle doğru olmasına doğrudur ama insanın olduğu her yerde olduğu gibi, bu cümle de suistimale kurban gitmiş bir cümle olmaktan kendini kurtaramamıştır. İnsan sosyal bir varlıktır cümlesinin altına sığınarak yalnızlıktan korkan, kendine yetemeyen, başkalarından medet uman, mutluluklarını başkalarına bağlayan, sadece başkalarının söylemlerine göre hayatlarını idâme ettiren, başarısız ve insan kavramının sahip olduğundan çok daha az irade özgürlüğüne sahip bireyler yetişti(rdik).

Yaşadığımız toplumda eski jenerasyon sayılan insanlar "elalem ne der?" düşüncesini açıkça söyler ve davranışlarını buna göre belirler ama yeni jenerasyon olanlar "elalem ne der?" kavramına çoğunlukla karşı çıkar (ya da öyle gözükür). Gençler arasında yaygınlaşan bu elalem ne der farkındalığı/karşıtlığı "elalem ne der" algısının yıkıldığını mı gösterir? Cevabım üzgünüm ki "hayır" olacaktır.

İnsanlar/toplumumuz "elalem ne der" adlı hapishanede yaşıyor ama aralarındaki tek fark bazılarının bu hapishaneye lafzen karşı oluşudur. Peki, ya fiilen?

Sosyal medya özellikle gençlerin yoğunlukta olduğu, günlerinin önemli bir kısmını geçirdikleri dijital bir ortamdır. Yenilen yemekler, gezilen yerler, arkadaş ortamları, duygular... sürekli paylaşılmakta olup, sosyal ortamda paylaşılmadığında o ortamı gezip görmekten keyif alınmadığı bir durum söz konusudur. Peki, bu kadar yoğun bir şekilde kullanılan bu ortam ve kullanan bu kitle "elalem ne der" kaygısıyla yaşamıyor mu?

İnsanlar neden kendileriyle alakalı en güzelini paylaşmaya çalışır? İşte bu sorunun cevabı tam olarak "insan sosyal bir varlıktır" cümlesiyle ilintilidir. İnsanlar, sosyal ortamlarında kabul görmek, sosyal konumlarını yükseltmek ve geliştirmek için davranışlarını toplumun beğeni algısına göre şekillendirir çünkü sosyalliğe ihtiyaç duyar.

Peki, bu durumda suistimal edilen nokta nedir?

Eğer bireyin sosyal ortamda kabul görmeme endişesi, bireyin verdiği kararların tümünde bireyi etki altına alıyorsa, burada bireyin iradesinden ve rasyonel oluşundan söz edilemez. Aynı zamanda kınayıcıların kınamasından korktuğu için gerçekleri; saklayan, uygulamayan, desteklemeyen pasif insan modelleri üretilmiş olur. İşte günümüzde gelinen nokta tam olarak budur. Sosyal Kartaca (baskı/çoğunluğa uyma durumu)'sını yıkamamış her bir birey yüzünden gerçeklere verilen değer her geçen gün azalmaktadır, adalet kavramı hakka göre değil, adama göre değişmektedir, mazlumun ve zalimin dili, dini, ırkı ve milleti sorulmaktadır. Böyle bir durum önce bireyleri, sonra toplumları eritmeye ve öldürmeye başlar.

Kendini gerçekleştirme peşinde olan her insan ise iradesini Sosyal baskılardan, çoğunluğa uyma durumundan sıyırıp, gerçeğe (dolayısıyla hakikate) yönlendirmelidir. Çünkü, toplumun okları her zaman doğruyu göstermez, menfaati gösterebilir, haksızlığı gösterebilir, adaletsizliği gösterebilir... Bu yüzden rasyonel olan bütün kararlar yalnızca hakikatin hüküm sürdüğü bir durumda verilebilir. Yalanın hüküm sürdüğü ortamlarda verilen kararlar da sadece bir yalandır.

"İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olması bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu. Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun."

-George Orwel, 1984 (sayfa 235) Can Yayınları

İradenin üstünde yol alıp, iradeyi kısırlaştıran bütün sosyal baskılar, çoğunluğun kararının her durumda doğru olduğu yanılgıları yıkılmalıdır. Sosyal Kartaca yıkılmalıdır!

3-) Ailevi Kartaca

İnsanı kendi benliğinden, kendi karar gücünden uzaklaştıran bu Kartaca kendini 2 şekilde gösterir.

  • Aile sevgisinden kaynaklanan aile otoritesini kabul etme durumu
  • Yaşanılan en ufak güven problemlerin de bile ilk olarak kan bağına başvurarak çözmeye çalışma durumu

Bireyler normal şartlarda ilk olarak en yakınına güvenmeye kodlanmıştır ve kan bağından, can bağından gelen o salt sevgi ise insanları bir karar alırken ilk olarak aile otoritesine başvurmaya iter. Bu elbette ki olması gerekendir, böyle bir durumun kötü olduğunu savunmak gerçekçi olmamalı ama rasyonel kararların önüne geçen her sevgi, aklı öldürür, duyguların hakimiyetine sokar. Kararlar ise olasılıklar arasında yapılan bir seçimden ibarettir ve doğruluğa ulaşmak için sezgi değil rasyonellik kesin sonuçlar verir. Bu yüzden bir karar verirken ailenin fikri alınmalı ama belirleyici olmamalıdır. Belirleyici olan tek şey hangi tercihin doğruluk olasılığının yüksek olduğudur. Detaylarına girmeye gerek duymaksızın, bu meseleye en iyi örnek kutsal kitap Kuran'ı Kerimdeki Hz. İbrahim örneğidir. Hz. Ibrahim, doğru olduğuna inandığı bir karar için ailesine başkaldıran aktif iyilerin en rasyonel olanıdır.

Güven problemleri muhabbet ile aşılabilecek türden bir engeldir. Bireyler, güven problemlerini çözmeye, insan kazanmaya çalışmadan ilk yönelim olarak kan bağına güveni seçerek çevrelerini tek tipleştirirler ve tek tip çevre insanı geliştirmez, geriletir. Bunun örneklerini, liyakat problemi olan bütün kurumlarda görebiliriz...

Ailevi/Kan bağına dair Kartaca bireyin zihnini özgürleştirmek ve yaşadığı çevreyi daha adil yapmak için yıkılmalıdır.

4-) Duygusal Kartaca

Çoğu zaman duygu ve akıl arasında seçim yapmak zorunda kalırız. Bir bireyin içindeki adeta 2 farklı karakterdir bu ikili ve birey arada tercih yaparken 2'si arasında oldukça güçlük çeker. Duygusal Kartaca Yıkılmalıdır demeden önce, üstünde durulması gereken bazı hususların olması gerektiğini düşünüyorum.

Mantık tercih yaparken varlık ve hiçlik kadar, siyah ve beyaz kadar zıt şıklar arasında seçim yaparak bireyi hayatta tutar ama duygular mantığın siyah beyaz dünyasını rengarenk kılan yegâne unsurlardandır. Bu yüzden insanlar, hayatı daha keyifli kılan bu duygu nimetinden doğru bir şekilde mutlaka yararlanmalıdır.

Fakat;

Hayatta, yalnızca duygular varmış gibi hareket edip, aklı ortadan çıkaran ve bu da yetmiyormuş gibi duygular ile karar vermenin güzellemesini yapan bir çok insan vardır. Daha fazla üretmek insani yetileri daha fazla kullanmak adına aklı devreden çıkaran bu fikir kabul edilemez. Çünkü, hayattaki tek amacın duygusal doygunluk olduğunu düşünürek yaşamanın cezası, hayatın gerçekleriyle acı bir şekilde yüzleşmektir. Rasyonel verilmesi gereken bütün kararlar, akıl ile verilmeli sezgi veya duygu ile değil. Insanlar benliğini yalnızca tefekkür ederek, aklı harekete geçirerek keşfedebilir, duygusal hezeyanlar ile değil.

Aklın önüne geçen, aklı örten bütün duygusal Kartaca'lar yıkılmalıdır! Geriye sadece akıl ile verilen doğru kararların getirdiği duygusal zevkler kalmalıdır...

5-) İdeolojik ve Dini Kartaca

Ideolojiler ve dini inançlar sundukları perspektif ile, insanların dışarıdan elde ettiği bilgileri aynı doğrultuda değerlendirmelerine sebep olurlar. Bu yüzden doğru olan yanlışa, yanlış olan doğruya karışabilir. Aynı zamanda ideoloji ve dini inanç sahibi insanlar bakışlarını değiştirmediği için bir 'tarafgirlik' söz konusudur. Eğri de olsa bizden olan yine bizdendir mantığı ilerler. Böyle bir durum, hem ahlâka aykırıdır hem de toplum adaletle yönetilmesi gerekirken liyakat mevzusunu gündemine bile getirmeyen sosyal yapı ortaya çıkarır.

Herkesin bir ideolojisi, inancı olabilir ama doğruyu ayırt edememeye sebep olan bir kör tutum takınıldığı takdirde sahip olunan ideoloji veya inanç insanı zehirlemeye başlar. Hakikatin zihinde bulanıklaştığı bir ortamda rasyonel düşünce gerçekleşmeyeceği için insanların benlik algısı da gelişmeyecektir.

Bu sebeplerden ötürü;

İdeolojiler ve dini inançlar değil, onlara karşı sergilenen putçuluk davranışı yıkılmalıdır!

Son Söz

Zihin özgürleşmeden, kartacalar ve putlar yıkılmadan bireyler kendini gerçekleştirme hedefine ulaşamayacaklardır. Roma'lı Katon gibi zihinleri Modern Dünyanın Kartacalarından temizlemek için "Kartaca yıkılmalıdır" sloganını hayatlara uygulayıp, azim ve kararlılıkla hareket edilmesi gerekiyor. Böylelikle fiziki ve fikri hadlerine ulaşmış, yaratılış kodlarına uygun bir şekilde, insan, ulaşabildiği had'leri aşmaya devam edecektir.

Çünkü, insan haddi aşan, haddi aşma özelliği gösteren yegâne varlıktır!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü