Konuşulmayanları Konuşma Zamanı


"Değişen ekonomiye aldıran yok. Değişim planlarına aldıran yok. Yalnızca isyanın bastırılma yöntemleri tartışılıyor, oysa beri yanda isyanın nedenleri devam edip gidiyor."

Gazap Üzümleri/ John Steinbeck

İKTİDAR

Bugün Türkiye’de hiç şüphe yok ki iktidarın ve Türk Milletinin çıkarları çelişmektedir. İktidar uyguladığı politikalar ile Türk milletinin çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını, kendi ideolojilerini savunduğunu açıkça belli etmiştir. Gelinen noktada ilk aşama olarak Türk ordusu içindeki siyasetten uzak bağımsız aklın bitirildiğini, Askeri düzenin ve askeri arazilerin talan edildiğini gözlemliyoruz. Sonra, iyice çığrından çıkan anti hukuki kararlarla, Adaletin de bitirildiğini gözlemlemekteyiz. Her mutlak gücün, mutlak yozlaşmaya giden yolunun duraklarından biri olan Medya ise bu konudan oldukça fazla nasibini almıştır. Sosyal medya haricinde bütün kitlesel medya organları ele geçirildi ve bir propaganda, bir kitle kontrol organı haline getirildi. Yapılan açıklamalara bakılırsa sıradaki aşamanın ise sosyal medya üzerinde gerçekleşeceği görülüyor. Güç sahibi olan iktidarın bütün bu aşamaları gerçekleştirerek esas darbeyi vurduğu yegane özgürlük alanı ise Fikir Özgürlüğü alanıdır. Konuşmaya korkmakta olan insanlardan bazıları, bu özgürlüğün darbe aldığını farketmektedir ama bazıları, yaşadıkları bu korkunun bir özgürlük kaybından meydana geldiğini düşünememektedir bile. Fikir özgürlüğü konusunda en endişe verici konu ise tam olarak şudur ki İnsanlar herhangi bir fikre sahip olmadıkları için, fikir özgürlüklerinin ellerinden alındığını göremiyor. Fikirsiz kafaların, itaatkar köleleri… Bu noktada iktidarın kendine itaatkar ve düşünen her insanı baskılayan yobaz bir kitle yarattığı açıkça anlaşılmaktadır.

Yapılan ekonomik, askeri, politik birden fazla hatalar gösteriyor ki (bu hataların bilinçsiz bir şekilde yapılmadığı varsayılarak), iktidar, bütün dış devletlerle arayı bozup, dinamitleyerek vatandaşlarını bütün yabancı devletlere karşı düşmanlaştırmaktadır ve yine görülüyor ki iktidarın amacı, ülkeyi kapalı bir hale getirerek demokrasinin esamesinin bile okunmadığı İran, Suudi Arabistan, Katar hatta Rusya, Çin gibi ülkelere benzetip kendi otoritesini mutlaklaştırmaktır. Bu amaç belki iktidar kanadında bile bu şekilde dile getirilmese de, bu kısım okunduğunda okucuya "hadi be ordan" dedirtse de, yozlaşmanın ne olduğunu, nelere sebep olduğunu tarih bize açıkça göstermektedir. 

MUHALEFET

Bugün Türkiye’de hiç şüphe yok ki muhalefet partilerin ve Türk Milletinin çıkarları çelişmektedir. Muhalefet uyguladığı politikalar ile Türk milletinin çıkarlarını değil, kendi çıkarlarını, kendi ideolojilerini savunduğunu açıkça belli etmiştir. Gelinen noktada ilk aşama olarak kendi partileri içindeki çok seslilik oluşturan bağımsız akılların sindirildiğini, vatanperverlerin oluşturması gereken mevkilerin muhalefet tarafından desteklenen terörist seviciler tarafından talan edildiğini, muhalif parti belediyeleri ile yolsuzluklar yapıldığını gözlemliyoruz. Sonra, iyice çığrından çıkan parti içi anti hukuki ve anti demokratik kararlarla, parti içi Adaletin de bitirildiğini gözlemlemekteyiz. Başarısızlar zorbalıkla koltuklarını korumakta, vatanperver olanlar parti içinde kendilerine yer bulamamaktadırlar. Her mutlak gücün, mutlak yozlaşmaya giden yolunun duraklarından biri olan Medya ise bu konuda, muhalif kanat tarafından da oldukça fazla nasibini aldı. Sosyal medya haricinde (sosyal medyada muhalefet, iktidara göre nispeten daha güçlüdür) bütün kitlesel medya organları, gazeteler, televizyonlar ele geçirildi ve bir propaganda, bir kitle kontrol organı haline getirildi. Yapılan açıklamalara bakılırsa sıradaki aşamanın ise sosyal medya üzerinde gerçekleşeceği görülüyor. İktidarın da aynı politikayı izlediğini düşünürsek, sosyal medyayı kontrol edenin devleti de kontrol edeceği bir gerçek. İktidar gibi özellikle kendi içinde güç sahibi olan muhalefetin, bütün bu aşamaları gerçekleştirerek esas darbeyi vurduğu yegane özgürlük alanı ise, İktidar’da olduğu gibi Fikir Özgürlüğü alanıdır. Aykırı sesler susturuluyor, koşulsuz itaat bekleniyor. Konuşmaya korkmakta olan insanlardan bazıları bu özgürlüğün darbe aldığını farketmektedir ama bazıları, yaşadıkları bu korkunun bir özgürlük kaybından meydana geldiğini düşünememektedir bile. Fikir özgürlüğü konusunda en endişe verici konu ise tam olarak şudur ki İnsanlar herhangi bir fikre sahip olmadıkları için, fikir özgürlüklerinin ellerinden alındığını göremiyor. Fikirsiz kafaların, itaatkar köleleri… Bu noktada Muhalefetin kendine itaatkar ve düşünen her insanı baskılayan yobaz bir kitle yarattığı açıkça anlaşılmaktadır.

Verilen kararlar, öne sürülen verimsiz projeler gösteriyor ki (bu hataların bilinçsiz bir şekilde yapılmadığı varsayılarak), muhalefet üzerinde de herhangi bir liyakat unsuru bulunmamaktadır. Muhalefetin olası amacı ise bütün kapitalist düzenle arayı bozup, temelini dinamitleyerek vatandaşlarını bütün yabancı (emperyalist dedikleri) devletlere karşı düşmanlaştırmaktadır ve yine görülüyor ki muhalefetin amacı, ülkeyi kapalı bir hale getirerek demokrasinin esamesinin bile okunmadığı İran, Suudi Arabistan, Katar hatta Rusya, Çin gibi ülkelere benzetip kendi otoritesini mutlaklaştırmaktır. İktidar ile arasındaki tek fark ise ülkeyi sosyalizm belasına mahkum edip, materyalist, yani anti dini bir ortam yaratmak istemeleridir. Bu amaç belki muhalefet kanadında bile bu şekilde dile getirilmese de, bu kısım okunduğunda okucuya "hadi be ordan" dedirtse de, yozlaşmanın ne olduğunu, nelere sebep olduğunu tarih bize açıkça göstermektedir. 

SONUÇ

Bu yazıda cümlelerin çoğunun aynı olduğuna ve tekrar ettiğine dikkat etmişsinizdir. Türkiye siyasetinin iki zıt tarafını da aynı cümleler ile anlatmak, her iki tarafın aynı cümlelerle anlatılabilecek kadar birbirinden bir farkı olmadığını ve her iki tarafın da Türkiye geleceği için herhangi bir umut ışığı olmadığını göstermenin en iyi yoluydu benim için.

Sonuç olarak;

Türkiye Cumhuriyeti’nin tek bir vatandaşının bile hakkının korunmadığı, önemsenmediği, hem iktidar kanadında hem de muhalif kanatta açıkça belli olmaktadır. İktidar sağlık sistemine yaptığı yatırımlarla halka yakınlık konusunda muhalefete göre daha insancıl olarak gözükmektedir fakat, iktidarda kalma hırsından doğan koltuk kavgası iktidarı da halktan uzaklaştırmış, bütün meseleleri devletleştirmekten çıkarıp şahsileştirmiştir. Muhalefet ise son olaylarda “askıda fatura” gibi projelerden aldığı olumlu dönüşlerle halka daha fazla yakınlaşması, hakir görmemesi gerektiğini net bir şekilde anlamıştır. Fakat, tüm bu adımlar artık ne muhalefet için, ne de iktidar için, halka yaklaşıldığının bir göstergesi olmayacaktır. Bütün bu adımlar sadece koltuk kavgasının birer tezahürü olacaktır. Türk siyaset düzeninde ‘Boomer’ ların değişip yerini vatanperver genç siyasetçilere bırakması gerekmektedir. Çünkü, bu ülkede siyasi düzen kangren olmuş bir uzuv halini almıştır. Bütün bu hususlar bize radikal bir değişimin gerekliliğini göstermektedir. Bu değişimi gerçekleştirecek oluşumun ise Adalet, Liyakat, Özgürlük, Akıl ve Bilim’den asla taviz vermemesi gerektiğini ayrıca belirtmek gerekir.


“Kimse değişime direnemezdi. Özellikle de bundan korkanlar.. Değişim önce ondan korkan insanlara yaklaşıyor ve kısa sürede etkisini gösteriyordu.”


Çağatay Çağlayan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü