Dertleşme
1 - 2 haftadır üzerimde bir Serdar Ortaç mutsuzluğu ve bir sıkılmışlık hakim. Öyle ki, mutluluğu tasvir et deseler edemem. Kovid muhabbeti beni iyice yormaya başladı ama bu sanırım sadece kovidle alakalı değil. Hırslarıma dair inancımı kaybettim.
Aynı hırsla kitap okumuyorum, ders çalışmıyor, araştırma yapmıyorum. Derinlemesine düşünmek beni bir hayli yoruyor. Yoğun bir odaklanma ve dikkat eksikliği yaşıyorum. Dün bir santranç oynayayım dedim, vezirimi iki kalenin ortasına atarken buldum kendimi.
İyi bir meslek erbabı olmak için çok hırslanıyordum ve çok çalışıyordum ama artık bu konudaki hırsım da ülke ekonomisi oranında geriledi. Alım gücümü düşündüğümde 5 6 bin lira kazanmak için bir taraflarımı yırtmak bana doğru gelmiyor.
Notlarım konusunda eskisi gibi hırslı değilim. Umursamıyorum bile. Çünkü iyi bir ezberci olduğumu göstermekten başka bir halta yaramıyor.
Üniversite hayatını sevemedim. Bana hayatımı değiştirebilecek bir şey kazandırmadı. Bolca ezber, bolca sınav.
İçeriği aynı müfredatlar bomboş bir sözde entelektüel ortam. Neyse ki bu eğitime ücret ödemiyorum da canım yanmıyor.
Önceden yurtdışında yaşama isteğim de vardı ama ona da hırsımı kaybettim. Zira, insan gittiği yere huzursuzluğunu da götürüyor.
Git, insanca yaşarsın oralarda diyorlar. İnsanlarım acı çekerken benim kendi götümü kurtarmış olmam da pek insanca gözükmüyor. Zira, vicdanı da beraberinde götürüyorsun.
Üniversitede yoğun akademisyen ve kendini bir bok sanan öğrenci egoları, iş hayatında saçma sapan İK kriterleri...
Her şey adeta doğruluğun ve erdemin tam karşısında olmaya yemin etmiş gibi.
Bana bu coğrafyada biçilen gömlek bedenime sığmıyor.
Gündelik yaşantı ve gelecek kaygısı adeta boğuyor insanı.
Velhasıl dostlarım, mutlu değilim. Fakat, her mutlu olmayan mutsuz da değildir. Sıradandır, olağandır, durağandır. Adına ne derseniz deyin.
Önceden çok öfkeliydim. Asabiyetim üzüntümdendi. Fakat, artık öfkeli de değilim, mutsuz da değilim. Sadece teslim oldum. Teslimiyet içindeyim.
Alın yazısına inanmam ama Allah'ın bana verdiklerine de vermediklerine de inancım tam. Alın yazısı olmayan ölçüye, yani kadere iman ettim.
Kadere teslim oldum. Bilmiyorum bana verdiklerinde ve vermediklerinde hesabı nedir. Fakat, hayrolmasını dilemekten başka bir yolum yok.
Rabb'in hakımda planı nedir bilmiyorum ama neyi nasip ederse veya etmezse adil olacağına inanıyorum.
Bu yüzden isyan etmiyorum. Sadece teslim oluyorum. "Ben daha fazlasını haketmiştim" cümlesindeki kibre düşmek istemiyorum. Kendimi sanki çok tanıyormuşum gibi "bunlar bana reva değildi" demeyi de saçma buluyorum.
Çevremde evine ekmek götüremeyen insanları ve onların hayatlarını görünce dertliyim de diyemiyorum.
Doğrusu, beni anlatan tek kelime teslimiyettir dostlarım. Belki de olması gereken budur.
Bilmiyorum, bilemiyorum...
Edit: Yazıya başlarken mutsuzum demişim, bitirmeye yakın aslında mutsuz olmadığımı söylemişim.
Zihnimdeki karışıklık, gelişi-güzel yazdığım yazılara işte bu şekilde tasallut ediyor. :)
Yorumlar
Yorum Gönder