Günümüz Feminizm'i Üzerine

(Dikkat: Bu yazı eser miktarda argo içermektedir.)

Bazen metinlere nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Duygularımı çok belli edebilen biri değilim fakat yazma serüvenimin başlangıcından bu yana ruh halimin yazdığım metinlerin üslubuna yansıdığını söyleyebilirim. Bu yazıyı ise aralıklarla yazdığım için ruh halim gibi üslubum da değişiklik gösterecektir. Gerçi böyle bir yazıyı şu an Elif Türküsü dinleyerek yazıyor olmam da şu an bana ne alaka dedirtmiyor değil ya, Herneyse...

Canım bir şeye sıkılınca acayip sarıyorum bazı konulara. Feminizm'de bunlardan bir tanesi. Yalnız bu konulara sarma sebebim feminizm özelinde düşünülmesin, zira feminizmi ve feministleri şamar oğlanı olarak kullanmıyorum. İşim gereği çoğu konuyu araştırıyor ve aşina oluyorum, dolayısıyla bazılarından irite oluyorum (İrite olduklarımı şamarlıyorum ama).

Geçenlerde düşünüyorum, ulan Çağatay bu kadar zamandır sosyal medya kullanıcısısın hangi başarıyı elde ettin bu alanda? Birkaç güzel dost kazandım, birkaç insanın hayatına dokundum. Bunları saymaz isek sanırım sosyal medyada elde ettiğim en büyük başarı Feyza Altun, Barbaros Şansal ve diğer tatlı su özgürlükçüleri tarafından sırf eleştirdiğim için (hakaretsiz) engel yemiş olmam. Bu tipleri sosyal medyanızda görmüyor oluşunuz o kadar büyük bir şans ki anlatamam... Durun durun detaylara inelim biraz.

Normalde herhangi bir ideolojiyi veya dini takipçilerine bakarak yargılamam ama bu konu daha siyasi ve toplumsal bir konu olduğu için akla karayı göstermek zorundayım. 

Bu uyarıyı yaptıktan sonra bizim feminist tüccarlarından birine bir bakış atmaya başlayabiliriz.

Feyza Altun demiştik...

Bu ablamızdan bahsediyorum. Kendisi Türkiye feministlerine TED Talks'lardan bolca hamasetle, b*k gibi bir konuşmayla seslenen bir feminist aktivist. Dur dur. Bu kartvizit yeterli olmadı iyice tanıtalım.

Kendisi belirli özelliklerde kendisine koca arayan teyzelerin kiloları ile alay edip onları yerin dibine sokmayı seven biridir. 


Veya kadınların kendisine bakmamasını sebep göstererek aldatılma olayının haklılığını da savunabiliyor kimi zaman.


Veya feministim diye ortada duyar kasarken, hiç çekinmeden kadınlara KAŞAR-FISTIK deyip bunun üzerine hayatına devam edebiliyor.


İşte feminist Türkiye'nin özeti...

Sürüleşmiş bir kitlenin çobanı olup güdersin. Güttükçe kazanırsın. Çok kazanırsın...

Hele bir de avukatsan...? Kadınları erkeklere/eşlerine düşman edip hukuktaki açıklardan faydalanıp onları boşanmaya yönlendirmek... Sonra içinizde ulaşamamanın verdiği nefret ve toplumdaki pozitif ayrımcılık rüzgarı ile mahkemede erkeklerin hayatını karartmak ne güzel! Ne alâ memleket...

Neyse, şimdi bu arkadaşı izleyip gaza gelen kadınlarımız düşünsün. Sahiden insanların değerini biliyor musunuz? Yoksa birilerinin çıkarları için verdiği gazlar ile belki de size en çok değer veren kişileri harcıyor musunuz? Erkeklere, eşlere olan nefret giderek pompalanırken, ailenizin bütünlüğünü parçalamak ile neler kaybediyorsunuz?


Size iyi düşünmeler sevgili kadınlarımız...

Her eylemde "Memelere Özgürlük Ulan!" diyerek esas konuşulması gerekeni hiç konuşmayan bu kitlenin Feminizminin hem kadın hem erkek açısından nasıl bir illet olduğunu aklınız kemale erdiğinde anlayacaksınız da, bunların kahrını şimdilik sadece biz çekiyoruz.


Biz bu işin içeriğini sürekli tartışıyoruz da bu işin temelinde sorun var. Adının kadıncılık olduğu bir ideolojiden nasıl erkek haklarına da saygılı eşitlikçi bir sonuç çıkmasını bekliyorsunuz?

Dostlarım sizi temin ederim, ben hiçbir feminist aktivist birey tanımadım erkeklerin de sorunları hakkında tek kelime eden..

Hadi bunu geçtik diyelim. Pozitif ayrımcılık ayağına onlarca haksızlık, adaletsizlik bariz bir şekilde uygulanıyor. Bunlara ne söyleyelim?

Mesela "Liyakat, liyakat" deyip duruyoruz da peki bu kadın kotası nedir arkadaş? Almanya, Norveç, Finlandiya gibi birçok gelişmiş ülkede ve bunlara özenen Bangladeş, Yeni Zelanda, Filipinler gibi birçok tırt ülkede devlet, siyasi partilere zorla "en az şu kadar kadın vekilin ya da adayın olacak" diye kota dayatıyor. Devlet böyle bir zorunluluk getirmese de partiler kendi içlerinde yine böyle bir kota uygulayabiliyorlar bizim feminist tayfaya şirin gözükmek için. Mesela İyi Parti'nin 600 adayından 150'si kadın, bariz bir şekilde kafadan % kota belirlemişler. Akp, Chp ve tabi ki tüm ezilmiş halkların ve bireylerin yılmaz savunucusu Hdp (bu ironiyi ciddi zannedeni döverim) de halka sempatik gözükmek için böyle kotalar uyguluyorlar kendi içlerinde.

E hani liyakat? Hani iyi olan işi almalıydı? Kadın olduğu için bir insan neden milletvekili olmayı hak edebilsin? O listeler hazırlanırken muhakkak şöyle konuşmalar yaşanıyordur: "Abi 88'de takıldık ya, 100'e tamamlamamız lazım kadınları. Artvin'e bizim Hatça'yı yazalım bari adam kalmadı başka. Şey yani adam derken kadın birey falan". 
Kadro kurarken adam yokluğundan halı sahaya en tırt adamlar bile çağırmak zorunda kalınır ya, o hesap.

Mesela belirli bir işçi sayısından sonra işyerlerinde engelli işçi çalıştırma zorunluluğu olmasını son derece doğru buluyorum, bu sosyal ve ahlaki bir sorumluluktur, verimi düşürüyor olabilir fakat verim de sermaye birikimi de en nihayetinde insan için, psikopat derecede liberteryen bir kapitalizme gerek yok. Fakat engelli olmak bir kusurken kadın olmak kusur mu ki de kendilerinin siyasetteki varlıkları kota ile güvence altına alınıyor? 

Ottan boktan nem kapıp her haltı kadının aşağılanmasına yoranlar, bu durumu neden aynı şekilde yorumlamazlar?

Bu kadın kotasına hiç ses edilmemesine hatta desteklenmesine oldukça kılım. Tek vasfı Akp'li tanıdıklarının olması olan Ubeydullah'ın makam veya yetki sahibi olması ne kadar haksizlıksa, hayattaki tek vasfı iki meme sahibi olmak olan Burcu'nun yetki sahibi haline getirilmesi de o derece haksızlıktır, liyakate terstir. 

Geçelim "Kadınların Cinsel Meta olmasına karşıyım" yalanına.


- Ben kadının cinsel meta olmasına karşıyım.
+ İyi de neden bunu söylerken memeni açıyorsun?
- Çünkü öyle dikkat çekiyorum.
+ Eh siktir git
- Cinsiyetçi...

Kadın memesi, cinsel organ olarak değerlendirilebilir. Erkek memesi = Kadın Memesi önermesi tam bir palavra. Erkeklerin memesi testosteron ile etkileşime giren bir cinsel bütünlükte değil. Kadın memesi östrojen ve oksitosin ile doğrudan ilintilidir.


- Ben kadının cinsel meta olmasına karşıyım.
+ İyi de neden bunu söylerken kadınların bedenini pazarlamasına destek oluyorsunuz, bunu bir meslek olarak görüyorsunuz?


+ Eh siktir git
- Cinsiyetçi...

Her iddiaları sloganvari olmakla birlikte herhangi bir ahlaki kurala bağlı değillerdir. Bu yüzden bu tiplerle anlaşma yoluna gidemezsiniz. Çünkü karşıda son derece iletişime kapalı, heva ve heveslerini ideoloji edinip topluma bir kanser gibi yaymaya çalışan kitle var (elbette kendini her feminist olarak tanımlayan kişilere değil bu lafım). 

Görüldüğü gibi bunların çelişkilerine, sloganlarına verebileceğimiz tek cevap yalnızca "siktir git" olacaktır. 


Özür dileriz feminist birey erkek olarak doğduğumuz için. Gerçi siz bizi doğuştan cani olarak görüyordunuz değil mi?



Buna cevap vermek bile istemiyorum lakin iki google taraması yapıp "kadın haklıymış len" diye üzerime gelinmesin diye açıklayacağım. 

Hanımefendi ne yazık ki eksik bilgi edinmiş. Testosteron erkek cinsiyet hormonudur fakat kadınlarda da gayet tabii salgılanır. O halde kadınların da doğuştan cani olması gereklidir bu düşünceye göre. Testosteron ile şiddet arasında ilişki yok mudur? Vardır ama tamamen testosteron değildir. Evrimsel açıdan erkeğin gerek avlanma, gerek korunma içgüdüsüyle böyle bir mekanizma geliştirmesi normaldir. İnsan davranışı çok çeşitli olgulardan etkilendiği için bir insan davranışını tek bir hormon ile bağdaştırmak cehalettir.



Modern feministlerin büyük bir çoğunluğu toplumsal travmalardan (tecavüz, şiddet, cinsi baskı, cinsi eğitimsiz bırakma, taciz) beslenir, bu travmalar üzerinden prim yapar. Sevmediği insanlara ise bu konulardan güç alarak var güçleriyle saldırırlar.

+ Bakın bu yaptığınız yanlış bir eylem.
- Kaç kadın öldüğünden haberin var mı senin?
+ Anlıyorum ama bu eyleminizin yanlış olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu.
- Sizler tamamen kadın düşmanısınız. Cinsiyetçiler.


Ya hu, peki bu topluluk tamamen kötü müdür?

Bu topluluk özü itibariyle kötü değildir. Çünkü özü zaten insan haklarına dayanmaktaydı. Feminizmin sözde amacı kadını ve erkeği eşitlemektir. Dur feminazi dur, hemen taciz mesajı atma. Eşitlemekten kastım; alçak olduğu düşünülen kadın cinsini yükseltmek değil, normal olan kadın cinsini normal göstermektir. Yani herhangi bir hakaretim yok. Her neyse. Bu feminizmin özü; medeniyetsiz dönemlerde, yani kadının oy hakkı bile olmadığı dönemlerde şekillenmiştir. Amaç, insan olan kadını insan yerine koymaktır. O zamanlardaki insan hakları örgütlenmelerin veya sıfat edinmelerin normal karşılanması gerekirken; şu andaki feminist örgütlenmeler saçmadır. Sadece örgütlenmeler değil, feminist sıfatını edinmek bile saçmadır. Çünkü bu zaten insan haklarıdır, feminizme has bir unsur değildir.

Peki neden birinin kendisine feminist demesi ve feminizm topluluğunun içinde olması saçmadır? Yani özetle, neden feminizm saçmadır?

Sebebi şudur ki, kadın erkek eşitliği yani insani eşitlik çağımızın normalidir. Modern erkek kadına damızlık muamelesi yapmaz, kadını iş hayatında ötekileştirmez, kadını eğitimsiz bırakmaz, kadını dövmez, kızını okula gönderir. çünkü normali budur. 

Peki neden normal olan bir şey için bir insan sıfat edinir? Bu durum bir güruha üye olma isteğinden kaynaklanır. Yani başka bir deyişle sürü psikolojisi.

İşte bu noktada feminizm saçmalıktan tehlikeli boyuta geçiş yapar.

Bir insan içinde bulunduğu güruhu taklit eder ve yaptıklarını uygular. Bu yapılanlar saçma bile olsa, o güruhun isminin hakkını vermek için saçmalıkları bile toz pembe görecektir. Her gün twitter'da gördüğümüz, "bana 'merhaba' dedi" temalı taciz floodları da buna bir örnektir. Otobüste çantası değdi diye "sikini çıkarttı sürdü, gözlerimle gördüm" deyip, gencecik bir adamın hayatını kararttıkları videoyu ve bu videonun twitter'da nasıl yayıldığını hatırlayacaksınızdır. Bu da ete kemiğe bürünmüş başka bir örnektir. (Tabi, kendinden üstün gördükleri bazı erkeklerin ilgilerine taciz demezler, flört derler. Taciz kelimesi bazıları için bazı noktalarda erkeğine göre değişir de detaylarına girmeyelim.)

Feminizm sıfatını almanın toplumsal boyuttaki tehlikesinin yanında, feministlerin kendilerine karşı yarattıkları tehlikeler de söz konusudur. Bu tehlikelerden bazıları; toplumsal sıfat edindikleri için feministlerin yaptığı bütün saçmalıkları (iftiraları vs.) da omuzlarlar. Bir topluluk olarak anti feministleri (her şeyin bir antisi vardır) yaratırlar.

İşin özü şu. Biz de (kadın / erkek) cinsel suçlardan utanç ve endişe duyuyoruz, biz de kötü haberlerde üzülüp, bir tecavüzcünün / tacizcinin hapsedilmesine seviniyoruz, biz de kadına değer veriyoruz, biz de kadının normal olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu, yazının da ana fikri olan kadın / erkek eşitliğinin normal olmasından kaynaklanıyor. Saçma sapan kelimelere triggerlanıp, gerçek toplumsal sorunlara veya diğer feminazilerin yaptığı saçmalıklara göz yumarak kadınlara en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Yapmayın. Bırakın normal olsun kadınlar da erkekler de. İğdiş edilmiş erkekler de erkeksileştirilmiş kadınlar da bu toplumun ihtiyacı olan şeyler değildir.

Bir kadının bedenini değerli görüp, bedenini satmasına engel olan, buna zorunda kalmaması için çözüm arayan mı daha değerlidir, yoksa "amındır kumbaran, ziktirin yavrum" diyenler mi daha değerlidir? 

Bir düşünün derim.

Şimdi bazı iddialara cevap verelim.

Kadın Temsiliyeti: 

Ülkelerin meclislerinde kadınlar hangi oranda temsil ediliyor? Keza kadın bakanların erkek bakanlara oranı nedir? Dünyada kaç tane kadın devlet başkanı oldu?

Cevap: Olmak zorunda değil. Liyakat sahibiyseniz, başarılıysanız olursunuz. Sadece Kadın olduğunuz için neden görevlendirme yapılsın? Bunun cevabını yukarıda vermiştik. 


Kadın İstihdamı:
Kadın istihdam oranı nedir? Şirketlerin üst düzey yöneticilerinin yüzde kaçı kadın?

Cevap: Kimse kadın yönetici almak zorunda değil. Başarılı ve liyakatliyseniz alırlar, aksi halde almazlar. Üstelik "neden daha az kadın yönetici var" sorusunu soruyorsunuz da "neden inşaat işçilerinin veya madencilerin hepsi erkek" diye sormuyorsunuz?

Cinsel Şiddet Vakaları:
Kaç kadın öldürüldü?

Cevap: Şiddetin cinsiyeti yoktur. Kimse kimseyi cinsiyeti kadın olduğu için öldürmez. Olayların altındaki toplumsal, psikolojik, kültürel sebepleri konuşmak gereklidir. 

Annelik ve Kariyer:
Neden çocuklara sadece anne bakıyor?

Cevap: Bir erkek/baba olarak herkes eşine yardım etmeli elbette. Aksi hırboluktur. 

Yardım değil, tamamen o bakımın üstlenilmesini istiyorum!?

Cevap: Süt veren mememiz yok, emziremiyoruz, anaç ruhlarımız yok, öyle evrimleştik özür dilerim.

Son

Gelenekçi bir yapıya sahip değilim ama şunu söyleyebilirim ki lgbt ve feminizm gibi oluşumların tamamının amacı aile yapısına darbe vurmaktır. Tamamı yalnızlığı ve ailesiz bireyselliği vurgulayarak aile yapısından insanları uzak tutma amacı güderler. Çünkü onlar için aile kurmak, anne baba olmak, çoğunlukla  lüzumsuz bir iştir. Annelik - Babalık gibi kavramların onlar için herhangi bir kutsallığı bile yoktur. (Şahsi bir yorum olmakla birlikte gözlemlenerek gerçeğe ulaşılabilir.)

Yazının sonuna bırakacağım ekstra ise genelleme içermektedir. Katılmak katılmamak size kalmıştır. Genellemenin dışında olduğunuzu düşünüyorsanız, ben sizi de o şekilde kabul etmeye hazırım. Lakin bu genellemenin de bir tecrübe ve gözlem olduğu unutulmamalı.

Ekstra

Feminist kadınlar her ne kadar ataerkil toplum anlayışından şikayetçi olsa da, onların güce tapınımları ve onun karşısında teslim oluşları tüm reaksiyonlarını sönük bırakıp erimeye mahkûm etmiştir. 

Kadınlar genelde paylaşmayı değil elde etmeyi severler; sevmeyi değil sevilmeyi severler. Karşılarında güç bulduklarında ona teslim olurlar, güce sahip olmayanları ise sonuna kadar elde etmeye çalışırlar, sonra bırakırlar. 

Kadınların kendilerine acı çektirenleri sevmesi ise güce teslim olma sanrısını oluşturmasındandır; acının hakimiyet gücünü severler, gücü sevdiklerinden acıyı çektirenin ardına düşerler, mutlu edenin değil. Mutlu etmek onlar için zayıflık alametidir. Elde etmişlik duygusunu oluşturur. Bu yüzden kadınların tabiatı bu olduğuna göre feminizm boş bir iddiadır. 

Feminizm, kadını şikayet ettikleri ataerkil gücü erkekten alıp kadınları ikâme etme gayretidir. Sebebi ise erkeklerin sahip olduğu güce tapınımları ve imrenmeleridir. Kadınları erkekleştirme girişimidir. Doğaları ise buna izin vermez. 

Feminizm gücü bulup teslim sağlayamamış kadınların limanıdır. Feminizmleri kendilerini liman'dan çıkaracak güçlü kaptan'ın geldiği an'a kadardır... Kadınların kendilerini aşağılık konuma itip salt arzu nesnesi hâline getirmelerini değil de bu konumlarından ötürü aşağılanmalarını eleştirecek kadar da alıkdırlar. Eğer ki mesele onları erk hâline getirmek olsaydı ilk önce onları arzu nesnesi halinden kurtarmaları gerekirdi. 

Kendilerini ekstrem biçimde arzu nesnesi haline getirmeleri yine erkeğin erkinden ibarettir. Erkeğin gücüne karşı kendilerini bir sunak hâline bürümeleridir. Bir güce karşı süslenmek, beğenilmek ve ona teslim olma arayışıdır. Gerçek anlamda güce sahip olan beğenilme derdinde olan değildir, zaten kendisinden emindir. Sürekli beğenilme arzusu ise kendisinden eminsizlik dürtüsüdür. Bu yüzden kendisini beğenen bir güce anında teslim olurlar. Çünkü gücün beğenisi, onlarda emin olma duygusunu oluşturur. Bu yüzden kadınlar erk olamaz. İngilizce'de tarih kelimesi history'dir, etimolojisi ise "His story"dir. Bu da erkeğin tarih sahnesindeki erkini ifade etmesinden kaynaklanır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü