İlişkiler Üzerine: Değer Yüklemesi

"Fitnat Hanım Talat Bey'e darılmamıştı. İnsan hiç kendi ruhuna darılır mıydı?"
- Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Şemseddin Sami

23 yaşımın arifesinde ilişkiler ile ilgili vardığım tek nokta aşk diye bir şeyin olmadığıdır. Kapımdan hiç geçmiyor oluşu aşk denen mevzunun yokluğuna delalet etmiyor elbette ama şu noktada iki insanın birbirine aşık olabileceğine dair inancımı kaybettim.
Bu öyle bir durum ki insanın kendi geçmişini sorgulamasına da yol açıyor. Zamanında yaşadığımı sandığım o "aşk" ilişkilerine de yabancılaştım. Bakarken içimin eridiği o kişiye bakarken aslında o kişiyi, o konuma, kendi içimde, benim getirdiğimi fark ettim.
İçimin eridiği o kişinin sureti artık zihnimde her belirdiğinde içimde hiçbir yaprağın hareket bile etmiyor oluşu bazı şeylerin değiştiğini gösteriyor. Değişen ben miydim o muydu? Ben aynı benim. O da hala o. Değişen ona karşı olan tavrımdı.
İnsan sever, sevmeye devam eder, sonra sevmez olur. Aradığı ruhun yapboz parçalarını kendi içinde toparlar adına aşk der. Yapbozun her bir parçası hergün kaybolur, en sonunda aşk bitti der. Bu sürecin tamamında insanın kendisi rol oynar.
Yani hiçbir maşuğun aşığın gözünde şahsına ait bir değeri yoktur. Maşuğa gösterilen ilgi ve alakanın sebebi maşuğun kendi değerinden değil, aşığın ona yüklediği değerden gelir. Kısacası aşk denen şey sadece bir bireyin değer yüklemesinden ibarettir.
Buna ne sebep oluyor bilmiyorum. Neye göre birine fazla birine daha az değer yüklüyoruz bilmiyorum ama aşk denen şey tamamen tek taraflı bir süreç. Kendini nasıl inandırırsan o öyle gidiyor.
Aşığım, yapamam diyorsan, yapamazsın. Bir nevi plasebo etkisi. Aşık olduğunu sandığın kişinin zat'ının bir değeri yok senin gözünde. Oyunu kuran sensin, oynayan sen. Aynı oyunu 2 kişi birbiri için kurarsa adına "aşk ilişkisi" deniyor başka bir şey değil.
Dolayısıyla, bu durumun farkında olmak, insan üzerinde aşık olamayış probleminin tek sebebi. Problem diyorum çünkü aşk olmadan var olan hiçbir ilişkide adayış yoktur. Adayış yoksa tat yoktur. Tat yoksa samimiyet yoktur.
Bir hasta eline aldığı hapın aslında bir şeker olduğunu bilirse o hap, o hastaya yine aynı plasebo etkisini yapar mı? Yapmaz. Bu durumun farkında olmak da böyledir. Hiçbir ilişkinin büyüsüne kapılmadan, kişilere yüklediğiniz anlamları sürekli tartarak ilişkilere devam ediyoruz.
Bu da tabi birine aşık olmayı, adayış halini ortadan kaldırıyor. Sonra da neden aşık olamıyorum diye soruyoruz.

Sormamıza gerek yok, cevabı belli.

Kendimizi kandırmayı bıraktık.

"O, sade bir esirdi. Onun ruhunun esiriydi. O, aşkın büyüsüne esirdi, aşkın cazibesine esirdi."
- Eylül, Mehmet Rauf

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü