Yaşam: Değerler ve İnsanlar
Kibre düşen gurur, insanı yaşamdan koparır. İnsana dair her ilişkiye önyargıları boca eder. İnsanı insan yapan hiçbir olguya aldırış etmez önyargı. Maddi güç, sosyal statü, şan, şöhret... İnsanı insandan eder. Kibirdir bu önyargıların çocuğu. Öfkedir torunu. İnsanlar birbirine içten yanmalı bir öfkeyle bakar, dışarı vurmasada bu öfkeyi, içinde büyüttükçe büyütürler. Sonunda yüreklerindeki gerçek aşkın ve yaşamın izini kaybederler. Oysa, kibir değildi yaşamı doğuran, sevgiydi, erdemdi. Kibrin kahkahasıyla değil, gerektiğinde sevginin gözyaşlarıyla sulanmalıydı insana dair her ilişki.
Yaşama düşman tek araz kibir değildi. Para da bunlardan biriydi. Para, her saat diliminde insanların ruhlarına bir konuk gibi gelip oturur. Bu misafiri memnun edebilmek için uğruna yapılan entrikalar, düşmanlıklar birer birer kalpleri soldurdu. Sonunda, yaşam ve ölüm insanın içinde gerçekliğini kaybeder. Ne için yaşam, ne için ölüm soruları yanıtsız kalır. Bu anlam arayışının çığlığını bastırmak için üretilen her cevap sadece bir yalan olarak kalır.
İnsanlar gerçek bir yaşamın içinde sahte bir ruhla kaybolup giderler, kibirle beslediği egolarıyla kendilerini sürekli bir karamsarlığa sürüklerler. Yine en karanlık kabusda bile bir umut ışığı vardır. Yasaklar, baskılar... Tüm sosyal frenler bu umudu boğmaya çalışsa da insanlar erdemin ışığınde yine bir araya gelir ve yaşamın özgürlüklerini savunurlar. Tıpkı Cumhuriyet gibi, ölümün gölgesi altında bile...
Özetle, hayat, değerleriyle birlikte güzeldir. Her duygu, her can, birbiriyle dans eder. İşte bu, yaşamın ta kendisidir; aşkla, erdemle, kibirle ve yalanla... Her biri, bir hikayenin parçasıdır, her biri, yaşamın rengidir. Karanlığın da bir rengi vardır ama insan aydınlığın renklerinde boğulduğu sürece insandır.
Merve Kara
Yorumlar
Yorum Gönder