Vergi Cehennemi: Hakkın Sesleri

Önceden kibardım. İnsanlara karşı, inançlara, ideolojilere ve her şeye karşı. İsim vermez, üstü kapalı bir şekilde eleştirilerimi yapar insanların anlamasını beklerdim. Sonra farkettim ki, her şeye karşı kibar olmam, hakikate zulmetmekten başka bir şey değildi. Doğrudan ve aleni söylenen sözlerin yerini, kibarlıkla ve dolaylı yoldan söylenen sözler tutmuyordu.

Yazılarımı daha önceden planlamadığım ve kalemime gelen sözleri ölçmeyi pek tercih etmediğim için bu yazının gidişatında yazıyı bir siyasi eleştiriye mi, toplum eleştirisine mi çevireceğim bilmiyorum ama siz bunu okurken, bu yazıyı sadece bir hakikat çağrısı olarak almanız benim için yeterli olacaktır. Şimdi girizgahı ve bahsettiğim kibarlığı bırakıp, hakikat olarak bildiklerimi anlatmaya başlayabilirim.

Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki! ..
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?

Yolsuzluk

“İşte sana, onların kendi zalimlikleri/ adaletsizlikleri/ yolsuzlukları yüzünden ıpıssız kalan yurtları!..”
(Kur’an, Neml, 52)

Yolsuzluk genelde “verilen yetkinin özel menfaatler doğrultusunda kötüye kullanımı” olarak tanımlanmaktadır. … Yolsuzluk sıklıkla, parayı kendi ceplerine aktarmak için konumlarının kendilerine sağladığı fırsatlardan yararlanmaları durumunda kamu görevlilerini kapsamaktadır.

Vergi konusundan bahsetmeden önce yolsuzluk kavramını anlamak, vergi kavramını daha iyi anlayabilmeyi sağlayacaktır. Zira sorulacak muhtemel soruların açık cevabı “çünkü yolsuzluk var” olacaktır.

Yolsuzluk Algısı Endeksi, 1995 yılından bu yana Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından her yıl yayımlanan bir rapordur. Raporda konunun uzmanlarının görüşleri ve kamuoyu araştırmaları sonucunda ülkelerdeki yolsuzluk algısı tespit edilir ve ülkelere 100 (temiz) ile 0 (yüksek derecede yolsuz) arasında bir puan verilir.

Tablo A

Doğrudan bir sıralama vermek yerine bu şekilde (Grafik A) renklendirilmiş bir grafik vermek, Türkiye ve Müslüman nüfus çoğunluğuna sahip diğer ülkelerin yolsuzluk konusundaki yerini bize daha iyi gösterecektir. (Müslüman Nüfus Çoğunluğuna Sahip Ülkeler, “Müslüman Ülkeler” değil.)

Tablo B
Tablo C

İçinde bulunduğumuz ülke (Türkiye) içinde bazı safsatalar mevcuttur.

“Türkiye Müslüman Ülke”

Eğer islamiyeti bilmeseydim ve bu safsataya kulak verip, Türkiye’nin İslamiyeti yansıttığını düşünseydim (devletin dini olurmuş gibi…) sadece Tablo B’ye ve Tablo C’ye bakarak İslamiyet’in inanılacak bir tarafının olmadığını, anti-ahlaki olduğunu düşünürdüm, Tablo A’ya bakarak ise diğer “Müslüman Ülke”lerle kıyaslayıp, İslamiyet’in zararlı olduğunu düşünürdüm.

Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!

Ey, bu toprakta birer na’ş-ı perîşan bırakıp,
Yükselen mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp;
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var…
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!

“Türkiye Laik Ülke”

Laiklik buysa…

Neyse, güzel olan şeyleri bırakıp, yolsuzluk konusunda sıralamada üst sıraları oynayışımızı gördüğümüze göre, bu yazının ve benim esas derdim olan hak mücadelesine yani vergi meselesine geçebiliriz.

Vergi

Vergi kamu hizmetlerine harcanmak üzere devletin, yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya ya da kimi maddelerin, hizmetlerin fiyatları üstüne ekleyerek dolaylı yoldan yurttaşlardan topladığı paradır.

“Ölüm ve vergiler dışında hiçbir şey kesin değildir.” Benjamin Franklin’in öne sürdüğü bu veciz ifadenin gerçekliği günümüzde karşımıza sıklıkla çıkmaktadır, zira öldüğümüzde tabuta %18, kefene %8, cenaze hizmetlerine %1 vergi öderiz ama buna rağmen söylemeliyim ki; Vergi vermek, devletin yaşamasına yardımcı olan, herkesin üstünde ciddiyetle durması gerektiği bir vatandaşlık görevidir. O yüzden şunu da söylemem lazım ki anarşist bir kafa gibi “vergi vermeyelim, özgür olalım, devlet olmasın” gibi bir durum bu yazıda söz konusu değildir. Anlatması sayfalarca bir yazıyla mümkün olabilecek vergi kavramı ve uygulamaları da bu yazının ayrıca konusu değildir. Bu yazının temel amacı vergi bilinci oluşturmaktır ve en azından “Vergilerim Nerede?” sorusunu sordurabilmektir. Çünkü Vergi bilinci yüksek olan toplumlarda hak arama bilinci de o denli yüksek olur (Neye ne kadar vergi ödediğimi bilince de zoruma gidiyor ya, neyse). Bu bilinç ve farkındalık ise gerçek demokrasinin gelişmesi için vazgeçilmezdir. Çünkü hak arayan, neye ne kadar vergi ödediğini bilen ve bu vergilerin nerelere harcandığının peşine düşen bir topluma sahip devlette, baskıcı ve adaletsiz bir yönetim yaşayamaz, şeffaflık ve hesap verebilirlik, sorabilirlik ilkeleri yerine getirilir.

Aynı Gemideyiz(!)

Genel vergi prensibi nedir diye sorsalar “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınır” cevabını verirdim ama gel gelelim ülkemizde bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Örneğin, Türkiye futbolcular için (ilgililer bilir) vergi cenneti iken, işçi, asgari ücretli için vergi cehennemidir. Yani bu ülkede “çok kazanandan az, az kazanandan çok” vergi alınır. Nasıl mı?

Bir patron 4 bin lira + KDV (4720 lira) ye cep telefonu aldığında, bunu şirketine fatura ettirerek 720 lirasını KDV’den düşer. Matrahtan indirim yaptırma yoluna giderse 800 lira da oradan indirim sağlar ve 4720 lira olan cep telefonunu patron tam olarak 3200 liraya satın alabilir. Gel gelelim patronun yanında çalışan bir asgari ücretli, hiçbir muafiyete sahip olmaksızın aynı telefonu 4720 liraya almak zorundadır. Işte Türkiye gerçeği budur ve Türkiye bunun gibi onlarca örnekle doludur.

Vefâsız yurd! Öz evlâdın için olsun, vefâ yok mu?
Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziyâ yok mu?
İlâhî kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yok mu?
Vatansız, hânümansız bir garîbim… Mültecâ yok mu?
Bütün yokluk mu her yer? Bâri bir “Yok! ” der sadâ yok mu?

Vergilerimiz Nerede?

Bugün yine Türkiye gerçeğini yansıtan bir haber gördüm.

Bu habere baktığımda kafamda bazı sorular oluştu.

Köprü, otoyol, tünel yapsınlar diye vergi veriyoruz. ✔


Vergilerimizle yapılan köprü ve tünellerden geçince ücret ödüyoruz (bakım ücreti ödenebilir ama bu da oldukça düşük bir ücrettir) ✔


Vergilerimizle yapıldıysa neden geçmek için ücret ödüyorum?

Bu soruya yanıt olarak şu cevabı veriyorlar: “Bu köprü, otoyol ve tüneller özel girişimle yapıldı. Parası olan…”

O halde ben de şunları sormak durumundayım:

Geçince para ödüyorum, tamam. Geçmediğim halde neden garanti ücreti parası ödüyorum? 

Neden, her Allah’ın günü zamlı geçiyorum? 

Bütün bu saçmalığı eleştirince de neden ben hain ve nankör oluyorum?

Bu kadar değil, asıl soruya hâlâ gelmedim.

Vergilerimiz Nerede?

Köprü, otoyol ve tünelleri özel sektöre yaptırdınız ve parası olan geçsin dediniz, onu da anladım. Özel sektör yaptığına göre, kasadan para çıkmadığına göre, o halde vergilerimiz nerede?

Onlar hesap vermeye vakit bulamamaya, taraftar olanlar da alkışlayadursun, ben bu vergilerin nereye gittiğine dair araştıracak biraz vakit bulabildim ama önce en hafif olanından başlayayım.

Sayın Devlet Büyükleri;

  • Açılışını yaptığınız parklar, bahçeler, okullar vatandaşların vergileriyle yapılmasına rağmen, neden hepsinin girişlerine konan tabelalarda ” Sayın ……’mızın değerli katkılarıyla yapılmıştır” ibaresini yazdırıp bizlere bunu lütuf gibi sunuyorsunuz? Sizlere vergi veriyoruz, Yapmak Zorundasınız!

Bu 2 haber size de garip gelmiyor mu Sayın Devlet Büyükleri? Açık sorumdur “Hangi ihtiyaç meydana geldi de böyle bir kanun çıkartmaya gereksinim duydunuz? Bakanlar ve ailelerine ömür boyu neden vergilerimizle bakmak zorundayız? Halka çok görülen basit bir implant neden bakanlarınız ve ailelerine 5 yıldızlı, ücretsiz sunuluyor? Bakanların maaşları asgari ücretliden çok mu azdı, bu olanağın sunulmasına hangi ihtiyaç vesile oldu?”

  • Toplumda hiçbir yaraya parmak basmayan, birden fazla danışmanlara, olanaklara ve oldukça yüksek maaşlara sahip olan işeyaramaz milletvekillerine neden vergilerimle ben bakıyorum Sayın Devlet Büyükleri? Kazançları çok olmasına rağmen, meclisinizde ucuza yedikleri bolca yemeklere rağmen, levreğin lokantadaki fiyatından şikayet edecek kadar hangi ara açgözlü oldunuz Devlet Büyükleri? Açlıktan kıvranan insanlar hiç mi canınızı acıtmıyor, onlardan aldığınız onlarca vergi hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor Devlet Büyükleri?
  • Ankara’da saray yaptırdın alkışlandın, Muğla’da yaptırıyorsun kimse duymadı, şimdi Ahlat’da saray yaptırıyorsun ve onu da alkışlatıyorsun. İnsanların acı çekiyor, Ey açgözlü Devlet Büyüğü!
  • Vergilerimizle yaptırdığınız büyükçe saraylarınızla birlikte inin artık sırtımızdan ey Devlet Büyükleri! Size Devlet Büyükleri dediğimiz için mi bu kadar büyüklük merakınız var yoksa küçük olduğunuzu bildiğiniz için mi kendinizi büyükçe saraylara kapatıyorsunuz Ey Devlet Cahilleri? Cahil takipçileriniz sizi alkışlayabilir, ben bizden ve benden aldıklarınızın hesabını soracağım Ey Devletin Büyüğü ama Mertliğin Küçük Bireyleri…

Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark’ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

Çoğunuzun tükürmeyeceğini, alkışlamaya devam edeceğini biliyorum. O yüzden son sözü benim için yine Mehmet Akif söylesin:

Yine hicrân ile çılgınlığım üstümde bugün…
Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsâid lâzım!
Artık ey yolcu bırak… Ben, yalnız ağlayayım!


Ya aklım ermeseydi, Ya elim erseydi…

Çağatay Çağlayan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Dilan Polat Bir Vatanseverdir, Neden mi?