Uyandırma Servisi

Uyandırma Servisi... 2040'da dünyayı bekleyen su kıtlığı öngörüsü.

Basit bir coğrafya bilgisi olarak Türkiye yarı kurak iklime sahiptir. Küresel ısınma kurakları daha kurak, yarı kurakları ise kurak iklime dönüştürecek.

Dolayısıyla 2040'dan önce kurak bir Türkiye göreceğiz.

Durum şu açıdan içler acısı.

Küresel ısınma tahminlerin üzerinde artıyor. Karbon salınımı artmaya devam ediyor, nüfus artmaya devam ediyor.

Dolayısıyla, yakın gelecekte içme suyuna erişim oldukça pahalı olacak ve bu durum ilk önce yoksulları vuracak ama çok sert bir şekilde.

Sadece su değil, gıdaya erişim de zorlaşacak. Türlerin yok olması çeşitli ekolojik sorunlara yol açacak. Kuraklaşan iklim ekip biçmeyi zorlaştıracak. E tabi sulama işleri de zorlaşacağı için tarım neredeyse imkansız olacak.

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda neler yapılabilir?

Verimlilik, tasarruf, Malthus teorisi, temiz enerjiler, bilimsel gelişmeler öne çıkan 5 unsur.

Her alanda verimliliği artırarak kaynakları mümkün olduğu kadar az kullanacağız.

İnsanları tasarruf konularında mutlaka eğitmek gerekiyor. Çok sıkı önlemler alınması gerekiyor.

Alışkanlıklarımızı yavaş yavaş dizginlememiz gerekiyor.

Maltusçu bir yaklaşımla nüfusun en azından artış hızını azaltmalıyız. Elimizden geliyorsa nüfusu azaltalım diyeceğim ama diyemiyorum malum.

Zamanında yapılan en az 3 çocuk zırvaları, doğum teşvikleri durdurulmalı.

Ne kadar bu bana etik, ahlaki açıdan zor gelse de genetik hastalığı olanların, akıl sağlığı olmayanların, eğitimsiz olanların vs çocuk yapmaları engellenmeli. Tabi, bu nasıl engellenebilir bilmiyorum.

Liberal ruhuma bunu kabul ettiremiyorum.

Doğumda ehliyet aranmalı anlayacağınız. Gerekli sağlık, eğitim, zeka unsurlarını karşılayanlar üremeli ama onlar da 2 - 3 den fazla olmamak kaydıyla. 

Bu durumun ekonomik baskıları da var tabi.

İş gücü kaygısı ve yaşlı nüfusun harcamalarını karşılayamama kaygısıyla devletler doğumları teşvik ederler.

Böylece, teknolojik yatırımların robotlara, yapay zekaya, otonom teknolojilere kayması gerekmekte.

Bunlar kullanılırsa işgücüne ihtiyaç kalmaz.

Tabi, bir de endüstride verimlilik artışının işsizlik ile doğru orantısı vardır.

İşsizlik ise tüketimi düşürür ve topluma zarardır.

Dolayısıyla istihdam da paylaşılmalıdır.

Bu ne demek?

Türkiye'de çalışma saatleri çok uzun. Hollanda'da full time çalışma saati Türkiye'nin part time süresine eşit.

Dolayısıyla çalışma saatleri en düşük 4'e en fazla 6'ya çekilmeli ki daha fazla insan istihdam edilebilsin.

Maliyetleri artıracaktır bu durum elbette ama nüfusun azalması veya ışsizliğin artmasıyla tüketimin azalması zaten bir işletmeye zarardır. Bu yüzden işletmelerin artan işçi maliyetlerine kısa vadede biraz katlanmaları gerekmekte. Uzun vadede bu itici unsur olacaktır.

Ya çalışacak işçi bulunamazsa? Nüfusun işsiz sayılan kesimlerini de part time olarak istihdam etme yoluna gidilebilir. Böylece üretim de tüketim de aksamamış olur.

Bir diğer unsur temiz enerjiler. Yenilenebilir enerji ve nükleer enerji burada ön plana çıkıyor.

Fosil yakıtlardan tamamen uzak durulmalı. Yenilenebilir enerjiler çok maliyetli ve 24 saat kesintisiz üretim vadetmiyor. Fakat, yine de yatırım yapılmalı.

Nükleer enerji santralleri en temiz enerjiyi sunan kaynaklardır ve 24 saat kesintisiz enerji vadeder. Bu yüzden fosil yakıtlardan boşalacak enerji alanını nükleer enerjiyle kapatmak mantıklı olacaktır. 

Aptal nükleer karşıtlığına hiç gerek yok, çünkü buna Dünyanın ihtiyacı var.

Nükleer enerji santralleri sanılanın aksine mühendislik harikası, son teknolojili ve oldukça güvenli santrallerdir. Riskleri var mı var. Fakat, yolda yürürken kafaniza bir meteorun düşmesi ile aynı oranda bir riske sahiptir.

Nükleerin risklerini almayıp sadece yenilenebilir enerji kullanamaz mıyız?

Kullanamayız. Taşıtların da elektrikli araçlara yönelmesi gerektiğini düşünürsek, enerji ihtiyacı artacaktır.

Dolayısıyla, iç anadolu bölgesini boydan boya güneş panelleriyle kapatsak anca bize yeterli olabilir. (Tabi bu da imkansız.) 

Çünkü bu kadar alanı kapatamazsınız, para bulamazsınız ve 24 saat yine enerji alamazsınız. Hava koşullarına göre de değişir aldığınız enerji miktarı.

Paris anlaşması yeterli mi emin değilim ama şu an elimizde en iyisi bu var. Bu yüzden bu anlaşma amaçlarına uygun hareket etmeliler devletler aksi halde durum katastrofik bir şekilde kötüye gidiyor.

Son unsur Bilimsel gelişmeler. 

Bütün bu karamsar veriler bize dönecek, sığınılacak tek alan bırakıyor o da bilim.

Karbon tutma teknolojileri, yeni nesil enerji reaktörleri, çevreci araçlar, verimli robotlar...

Artık ne varsa muhtacız.

Kovid salgını bize bilime yatırımın önemini gösterdi.

Doğru yatırımlarla kısa sürede bilim, ortaya çok sayıda aşı çıkarttı.

Neden ihtiyacımız olan teknolojileri de ortaya çıkarmasın?

Sonuç olarak, bir genç olarak bu karamsar senaryoyu görüyorum ve inceliyorum. Açıkçası gelecek kaygım da arttıkça artıyor ama bu kaygı öyle 10 sene sonra hangi işi yapacağım ne kadar maaş alacağım kaygısı da değil.

Dünya bu batağa sürüklenirken üreyip çocuklarımı korkunç bir geleceğe bırakmalımıyım bırakmamalımıyım mevzusu bu.

Ya umut edeceğiz ya da Nietzsche gibi umut işkenceyi uzatır diyeceğiz.

Seçim sizin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Dilan Polat Bir Vatanseverdir, Neden mi?