Dertleşme: Yüzeysellik Özlemi


Ülke gündemine sürekli vakıf olmak, üstüne düşünüp fikirler üretmek beni çok yormaya başladı. Normal şartlarda bu oldukça yararlı bir eylemdir ama sadece normal gündeme sahip ülkeler için. 

Bu ülkede ise neyi tutsam elimde kalıyor dolayısıyla o yoğun gündem ögelerinin üstüne düşünmekten bir hayli yoruldum.

Sadece siyaset ortamına da bağlamamak lazım bu durumu tabi. Bu coğrafya zor bir coğrafya. Tarihin kini de durmaksızın peşimizden geliyor, kaçışı yok. Lâkin, hadsizliğin, ahlâksızlığın, yolsuzluğun ve şerefsizliğin esaretinde kalıp işlerimizi daha da zorlaştırıyoruz.

Bu esaretin müsebbibi ise siyasetçiler. Seçen de bizler. Ya da en azından ben değil.

Toplumun çoğunluğunu oluşturan cahil kesim.

Üstüne konuşulacak çok şey var ama yorgunum. Bu ülke yordu beni. Dolayısıyla artık yüzeyselliği arıyorum ve özlüyorum.

Kıytırık bir güne "sevgililer günü" manası yükleyip sadece o anın keyfini çıkarabilecek yüzeysellikte olmak isterdim. Bu günü kutlayan insanları kınamıyorum.

İnsanlar mutlu olmak için, en azından yaşamın, coğrafyanın şiddetli ağrılarını uyuşturmak için sebepler arıyorlar.

Sanattan spora, spordan ilişkilere.. Tüm olgular insan zihnini uyuşturan, yaşamın şiddetine katlanmayı sağlayan araçlara dönüşmüş.

Gitarı alıp şarkı söyleyerek, resim yaparak, maç izleyip atılan gole sevinerek veya bir sevgilinin dudaklarını öperek yaşamın dertleri baskılanıyor da baskılanıyor...

Yanlış mı? 

Elbette değil.

Dertler çözülebiliyorsa çözülmeli ama çözümsüz ise ya da en azından çözebilecek kudrette değilseniz uyuşturmaktan başka yolunuz yoktur.

İnsanları dert ediyorsanız yolları ayırırsınız, işinizi dert ediyorsanız istifa edersiniz.

Mamafih, mesele ülke dertleri ise değiştirebilecek güç sizde değildir. Elinizdeki tek silah toplumun diğer cahil geri kalanlarıyla kullandığınız oylardır. Bu da artık ne kadar etkiliyse...

Velhasıl, bırakmak lazım azizim. Değiştiremeyeceğimiz şeyleri artık kabul etmek lazım. Çünkü yaşam böyle bir şeydir. 

Değişmesi gerekeni değiştirerek, değiştiremeyeceğin şeyleri de kabul ederek yaşarsın.

Bizler gençliğin yüzeyselliğini bırakıp memleket dertleriyle vicdan yükünü taşıyoruz. Eğlenceler, lezzetli yemekler... Bir noktaya kadar haz verebiliyor bu ülkede. Zaten o hazzı da tam alamayıp Serdar Ortaç mutsuzluğuna düşüyorsun.

En mutlu anında bile kendimizi mutsuz edecek bir şey buluyoruz.

Nasıl bulmayasın?

Vicdanını, farkındalığını nasıl öldüresin?

Güzel bir gecenin ardından evine dönerken kaldırımlarda üşüyerek uyumaya çalışan evsizleri görünce nasıl halâ mutlu kalabilirsin?

Uyuşturmaktan başka yol yok.

Sözün özü, formül belli.

Değişmesi gerekeni değiştirip, değiştiremeyeceklerimizi kabul edeceğiz.

Yüzeyselliğin çok da düşmanı olmayacağız.

Bazen de sürünün akıntısına kendimizi bırakıp savruldukça savrulacağız. 

Başka yolu yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü