Çalışma Saatleri ve İstihdam

"Ey tembellik, uzun süren sefilliğimize acı! Ey sanatların ve soylu erdemlerin anası tembellik, insan kaygılarına merhem ol! "
Tembellik Hakkı, Paul Lafargue
Bugün İşçi Partisi Erkan Baş'ın bir videosunu gördüm. İşsizliği düşürmek için şöyle bir öneri getirdi:

"İnsanlar 12 - 14 saat çalışıyor, 6 saatten fazla çalışmayı yasaklarsanız istihdam 2 katına çıkar" dedi.

Bir liberal olarak söyleyebilirim ki dediği çok da yanlış değil. Hatta hiç değil. Sadece eksik. Türkiye'de çalışma saatleri çok yüksek ve koşullar ağır. Kronik enflasyon problemi çözülüp %2, %5 gibi bir noktaya geldiğinde verilebilecek en doğru karar çalışma saatlerini düşürmektir ve istihdamı paylaştırmaktır. Bir insan maksimum 4 gün ve maksimum 6 ya da 7 saat çalışmalıdır. Bu hayalperestlik veya romantiklik değil olması gerekendir.

İnsancıl koşullar sağlamak ne liberalizmi ne kapitalizmi eksiltmez. Sosyalizmi de getirmez. Hatta verimliliği, üretimi ve tüketimi artırır. İnsanlar mutsuz ve bu mutsuzluğun temel sebeplerinden biri ağır iş koşulları. Bu kadar Hard - Kapitalizme gerek yok.

Zira geçmişte komünizmin gündeme gelmesi de bu hard kapitalizm nedeniyle olmuştu. Günde 15 - 16 saate varan çalışma saatlerine ek olarak sermaye sahipleri 1 haftanın 7 gün değil de 10 gün olarak kabul edilmesini bile teklif ediyordu.

Bunun sebebi 7 gün içinde sadece 1 gün tatil yapan insanların daha fazla çalışmasını sağlamak istemeleriydi. Eğer devletler bu teklifi kabul etseydi işçiler 10 gün içinde 9 gün çalışıp 1 gün izin yapmış olacaktı. Liberal arkadaşların bu durumu serbest piyasa koşulları içinde açıklayabileceğini zannetmiyorum. Zira hiç işçi sömürüsü yokmuş gibi kafayı kuma gömebileceklerini de zannetmiyorum.

"Çağımız çalışma çağıdır diyorlar; oysaki çağımız acının, izdırabın ve ahlâksızlığın çağıdır. "
Tembellik Hakkı, Paul Lafargue

Artık bu kafadan sıyrılmak lazım. İşsizlik ve enflasyonun yüksek seviyelerde olduğu ülkelerde tam rekabet piyasası hedefine ulaşılamaz. Sömürü çok olur. Sömürünün olduğu yerde liberalizmin yapı taşı olan "birey özgürlüğü" de çalışmaz.

Piyasayı hep birlikte savunalım fakat birey özgürlüğünü kısıtlayıcı piyasayı değil, bireyi özgürleştiren piyasayı savunalım. Hem birey özgürlüğünü savunup hem de maaşlı modern köleler yaratmayı savunmak liberalizmin en belirgin çelişkisi olur.

Bu çelişkilerden kurtulmanın yolu da belli insani standartları korumakla mümkündür.

İstanbul'da bir işçiyi düşünün, bu işçi haftanın 7 günü 12 saat çalışmakla kalmıyor bir de her gün en az 2 saat yola harcıyor. 14 saatini dışarıda harcayan bu insan 8 saatini uykuya ayırdığında ailesiyle geçirebileceği süre maksimum 2 saat. Böyle bir ortamda mutlu birey, mutlu aileler varolabilir mi?

İnsanlarımızın kitap okumadığından, spor yapmadığından, gezip tozmadığından yakınıyoruz sürekli. Böyle bir işçi ne zaman kitap okuyabilir, ne zaman spor yapabilir?

Bunu da bir kenara bırakalım. Bu yazıyı yazdığım sırada asgari ücret 4253 lira olarak uygulanıyor. Bu açıdan bakıldığında, bir işçinin saatlik ücreti yaklaşık olarak 18 lira 90 kuruş etmektedir. Soru şu, 18 lira 90 kuruşa ne alabiliyorsunuz? Ben söyleyeyim. Siz bir saat çalışarak Starbucks'a gidip küçük boy Cappuccino (17,75 ₺) alabilirsiniz. Geriye kalan paranıza da 1 adet Cino çikolata alabilirsiniz.

Ya da 1 saatlik çalışmanızla A101'den 1 kilo salatalık alabilirsiniz.


Neyse, sıradan bir asgari ücretlinin alım gücü bu kadar düşük işte. İş ortamınızda geçirdiğiniz stresli geçen 1 saatinizi düşünün. İşte siz o stresle ömrünüzden harcadığınız o 1 saatle 1 kg salatalık alabildiniz.

Bu da yaşıtınız bir Avrupalı'nın çalıştığı 1 veya 2 saatiyle aldığı şey. 

Neyse konuma geri döneyim.

Türkiye'de durum böyleyken bir işçi veya bir insan mutlu olabilir mi? Olamaz. O halde iş koşullarında belirli bir standardın yakalanması gerektiği ortadadır. Fakat bu enflasyonist bir ortamda olamaz. Zira işverenin maliyetini etkileyecek her hamlenin tüketicilere bir sonucu olacaktır. Dolayısıyla ilk olarak enflasyon düşürülmelidir. Ardından belirli insani standartlar yakalanmalıdır.

Bu görüşüme karşı çıkanlar mutlaka olacaktır. Fakat yaşantısı boyunca farklı sektörlerde çalışmayıp farklı işleri deneyimlemeyen insanların beni anlayabileceğini zannetmiyorum. Hayatı sadece teorik kitaplardan öğrenip uygulamaya çalışmak tamamen bir ahmaklık.

Bu konuda sevdiğim bir kitap var. 

"Tembellik Hakkı"

Kitap her ne kadar sosyalist kaygılar taşısa da oldukça güzel eleştiriler yapıyor. Mutlaka okunması lazım.

"Eğer işçi sınıfı kendisine baskı yapan ve doğasını aşağılayan ahlaksızlığı kökünden söküp atabilir ve görkemli gücüne kavuşarak kapitalist sömürünün bir aracı olan İnsan Hakları'nı veya bir tür sefalet hakkı anlamına gelen Çalışma Hakkı'nı talep etmektense, herkesin günde üç saatten fazla çalışmasını yasaklayan çelik bir yasa isterse dünya, bu yaşlı dünya, mutluluk gözyaşlarıyla titreyecek ve içinde yeni bir evren oluştuğunu hissedecektir. "
Tembellik Hakkı, Paul Lafargue

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Muhammed Temporal Lob Epilepsi Hastası mıydı?

Mütevazi Bir Cuma Duası

Büyükşehir Belediyelerinin Hukuki Statüsü