Kayıtlar

Finance in the Ottoman Empire, 1453–1854

Resim
(This text was formed from article of P. Sevket. It just includes some specific information from the article. That's why, it doesn't include the complete article.) The Ottoman Empire was a crossroads of intercontinental trade. The early Ottoman enterprise was not a religious state in the making, but rather a pragmatic one. The Ottoman government secured the pilgrimage routes and tried to make the pilgrims' money transactions easier. After than, Islamic State features had been occuring day by day. The prohibition of interest in Islam prevented the development of credit because, while the practice of riba, the Arabic term for usury and interest, is sharply denounced in a number of passages in the Qur’an and in all subsequent Islamic religious writings.  During the heated debate about interest rate, Ebusuud Efendi, the prominent, state appointed religious leader (Seyhulislam) of the period, defended the practice from a purely practical point of view arguing that ab

Ölüm ve Gurur

Resim
Ecce homo! (İşte İnsan!) Yaklaşık 4.54 milyar yıllık Dünya ömründe, kesin bilinen bir hakikat, bir kavram var ise o da ölüm kavramıdır. Ölüm denen olgunun kendisi bu kadar ciddi olmasına rağmen, yaşam kavramının adeta bir eşek şakası olduğu kanaatindeyim. İnsanın sahip olduğu ortalama yaşam süresi Dünyanın ömrüyle kıyaslandığı vakit bir insan için yaşamın sadece tek bir an olduğunu söylemek yanlış olmaz. O halde bu kadar uzun bir süreç içerisinde insana biçilen bu zamanın neden bu kadar kısa olduğu yalnızca yaratıcının bileceği konulardan biridir. Gözlerimizi açtığımızda rengarenk bir dünya ile karşılaşıyoruz, ilk tanıştığımız şey annelerimizin kokusu ve sevdiklerimizin mutlu bakışlarıdır. Emekliyoruz, yürüyoruz, aşık oluyoruz, sevdiklerimizin teker teker ölmeye başladığını görüyoruz… İnsan ömrü adeta karanlıkta hızlıca yanıp sönen bir flaş kadar kısa. Böyle bir ortamda, ‘bu kadar kısa bir yaşamın amacı nedir’ sorusu gündeme gün geçtikçe daha fazla gelmektedir ve insanın farkındalığı a

YAKARIŞ

Resim
Rabbin seni terketmedi ve sana darılmadı da… Kur’an/Duha/3 Allah’ım göğsümde hissiyatım olan ağırlığın şerrinden sana sığınırım. Yalnızlığın düşürdüğü halin ahvalinden, derdest ve kimsesiz kalmaktan sana sığınırım. Seni unutup darda kaldığımı hissetmekten sinemi dağlayan acıyı senden başkasına şikayet etmekten yine sana sığınırım. Gece karardımı ay yerinde durur Ama ruh karardımı kalpte vicdan son bulur. İçinde sevgi ve saygı yeşertemediğim tek bir an… Tek bir an, hiç şüphesiz son nefesimi verip öldüğüm an olur. Olmasına olur da; Ben o anın yalnızlığından da yalnızca sana sığınırım… Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla 1. (Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? 2,3. Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? 4. Senin şânını yükseltmedik mi? 5. Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. 6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. 7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. 8. Ancak Rabbine yönel ve yalvar. Kur’an/İnşirah

İntiharın Ekonomisi

Resim
Ölüm… Her canlı doğar ve ölür. Bilimsel olarak bakıldığında ise kişinin yaşamsal fonksiyonlarının kaybedilmesi haline ölüm denir. Peki, tanımını yapmak kolay da ölümü kabullenmesi de bu kadar kolay mıdır? Cevabı, gitgide niceliği eriyen bir çoğunluk için elbette ki “Hayır”dır. (Memento mori) Ölümlü olduğunu unutma Kabullenilmesi bu kadar zor olan ölümü bu kadar korkunç yapan nedir? Kişinin kaybı için ağıtlar yakılması, ölüm şeklinin korkunçluğu ya da sevenleri ve sevilenleri birdaha görebilme ihtimalinin kalmıyor oluşu mu?  Hayat ta her şeyin olabilme ihtimali varken,  ölüm  ihtimalleri yokedecek kadar güçlü bir kesinliğe neden sahiptir? (Mors Certa, vita Incerta) Ölüm kesindir, hayat değil. Bu soruların belirsizliği şöyle dursun, ölümün bile kurtulamadığı bir şey vardır o da her insanın ölümü farklı kucaklıyor oluşudur. Ölüm herkes için eşit bir şekilde karşılanmaz. Kimisi ölmeyi istemez; (Liberate me ex inferis) Beni cehennemden kurtarın! kimisi umursamaz; (Non fui, fui, non sum, non

Siyaset Üzerine: Körlük ve Sanat

Resim
Ülkem adına üzülüyorum, özellikle ülkemin gençleri adına… Siyasetin ve kısır tartışmaların revaçta olduğu şu günlerde kutuplaşan ve nefretin potansiyel bir taşıyıcısı haline gelen insan toplulukları (özellikle gençler) başarısız ve yanlı politikaların kör ettiği birer özne haline geldiler. Tabi bu körlük dediğimiz konu elbette ki duyu organı olan gözün yokluğu değildir, akıl gözünün işlevsiz hale gelmesidir. Akıl gözü işlevsiz hale gelen biri görünenin ardındaki görünmeyen yargıları bilmeye (tecessüs) muktedir değildir, örneğin bir Mona Lisa tablosunun önünde, elinde sulu boya bulunan 6 aylık bir bebek gördüğünüzde, göz, bebeğin bu tablonun haliki olduğuna, akıl gözü ise 6 aylık bir bebeğin bu tabloyu yapmaya kadir olmadığına hükmeder. İşte bu 2 kavram arasındaki fark bu kadar derin ve hayatidir. Her ne kadar akıl gözü kitleler halinde uyuşsa da ben bu yazımda sadece uyuşmuş gençliğe odaklı olacağım, çünkü yeni jenerasyon olan gençlerin sahip oldukları potansiyeli kullanamadığına ve da

Deruni ve Pürhûlya: Nefret

Resim
Deruni =  Nefret ediyorum! Pürhulya =  Nefret değer vermektir, değer vermediğin bir şeyden nefret edemezsin. Deruni =  Mazlumu ezen tüm zalimlerden nefret ediyorum! Bu zalimlere değer verdiğim anlamına mı geliyor? Pürhulya =  Onlar zihninin bir köşesinde yer edinmiş olmalı, ben nefret bile etmiyorum onlardan çünkü değmeyeceklerini düşünüyorum. Nefret insanı içten içe tüketir, bu duygu içimizde sadece değerli olana gösterilir. Senin onlara karşı duygun bir nefret değil de bir tiksinme/tiksinti olabilir belki de. Nefret ediyorsan, yenilmişsindir! Konfüçyüs Deruni =  Onlara karşı duyduğum his tiksinti ise çorbalara düşen sineklerin içimizdeki karşılığı nedir? Nefret de aşk gibi hissedilebilir bir duygudur. Pürhulya =  Sanırım bu duyguyu tanımlama da yaşadığımız zorluk, bu kelimenin yetersiz oluşudur. Adına nefret diyoruz ama nefret değil, daha farklı tanımlamak gerekli. Örneğin bir şaire duyulan hayranlık ile bir insanın sevgilisine duyduğu hayranlık bir midir? Bir değil! O halde neden ik

Aşure - Yezid'lerin Unutuluşu

Resim
“Fikir çatışmalarından hakikat çıkar” Hz. Ali Metne, Hz. Ali’ye isnat edilen bu söz ile başlamak istedim. Doğruluğu ve güvenilirliği hakkında yorumumu metnin ilerleyen bölümlerine saklamakla beraber yazının daha iyi kavranması için bazı bilgileri de tekrar olarak hatırlatmak gereğini hissediyorum. Aşure nedir? Hz. Nuh’un aşı olarak bilinir. Hz. Nuh’un, gemisinde kalan erzakların tamamını kazana katıp pişirmesinden ortaya çıktığı rivayet edilir. Buğday, kuru fasulye, nohut, kuru incir, kuru üzüm ve benzeri kuruyemişlerin (toplam 10 farklı çeşit), şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tür tatlıdır. Aşure kelimesi arapça “aşera (10)” kelimesinden türemiştir bu yüzden temelde 10 çeşit malzeme ile yapılan bir tatlıdır. Aşure Ayı nedir? Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayıdır. Geleneğe göre bu ayın 10. Gününde aşure yapılıp dağıtılır. Yüzyıllardır türlü mezhepler ile bölünmüş olan islam coğrafyası, Sünni ve Şii olarak 2 ana akım halinde günümüze gelmiştir. Bu birbirinden oldukça a