Kayıtlar

Deliliğe (S)Övgü

Resim
Deli gibi sevmek, aşkından gözü kör olmak vesayre... Dil kimliktir. Dilin klişeleri kimliklerimize yansıyınca aklı başında seven de kimse kalmadı. Biri de çıkıp şunu demedi: Seni seviyorum. Deli gibi de değil, gayet aklı başında biri olarak seviyorum. Akılla, duyguları hep çarpıştırdılar. Akılsız sevgiden doğan her ihaneti, her şiddeti ise "kara sevda, aşktan deliye döndü" diyerek bahanelerle olumlama yaptılar.  Bir de tasavvuf modelleri vardı bunların. Onlar da imanı akılla çarpıştırdılar. Aklını kullanıp Allah'a erişen İbrahim değil, sözde ilahi aşkından divane olup dönmeye başlayan Rumi daha çok övüldü. Allah aklını kullan dedi, onlar akılsız iman dedi. Tabiat aklınla sev dedi, onlar aşkın gözü kör dedi. Dediler de dediler. Dilimize pislikleri boca ettiler. Akıldan yoksun Dil ise oldu bize kimlik. Şimdi ise kimliğin dışına çıkabilmek için sancılar çekiyoruz.  Sevgiyi akla bağlamak adeta suç gibi. Kime anlatsan o işler öyle olmaz diyor. Haklılar. Olmuyor da.

Sen'in Gelmeyişine

Resim
Eylül de bitti. Ve sen hâlâ gelmedin. Yağmurlar damlayacaktı ıslak saçından, gözyaşından bir deniz getirecekti seni. "Ah"ların şişirdiği yelkenleri yürek zarından yapılmış bir gemiyle gelecektin. Ellerinde gözlerimi getirecektin; seni Yusuf bilip, Yakup gibi giderken ardınsıra yolladığım gözlerimi. Bunca küf kokmayacaktı ayrılığımız. Kavlimiz böyle değildi. Beni hacil bırakmayacaktın ele güne, dosta düşmana karşı. Sevmek yüreğe saplanmış bir bıçaktı, biliyorum; fakat bunca firkatin adını da koyamıyorum. Bilseydim, imrenir miydim hiç uçan kuşlara? Bilseydim, aylardan Eylülü, vakitlerden akşamı, çiçeklerden zambağı, kuşlardan turnayı, leyleği koyar mıydım lügatlere? Bak, kokun geldi burcu burcu toprak gibi, bir yoksulun ellerine düşmüş Sıcak ekmek gibi, kan gibi, gözyaşı gibi, ter gibi, emek gibi. Fakat sen gelmedin. Acın geldi, sancın geldi. "Derin bir nefret olmadan derin bir muhabbet nasıl olur?" demiştin ya! Bak, kıtlıkta verilmiş bir sokum gibi yollad

Stockholm Sendromu

Resim
Ümit Can Uygur... Türkiye standartlarının üstünde orul orul orospu çocuğu olarak adını duyurmuş olan bir isim. Aleyna'yı öldürdüğü söylenen bu orospu çocuğunun Dm kutusu. Konuşmalar bir hayli iğrenç, o yüzden okumadan direk aşağı inip yazıyı okumaya başlayabilirsiniz fakat ben ibret için yine de koydum.  Nietzsche "Kadınlara mı gidiyorsun kırbacını unutma." Diye bir ifade kullanır. Tabi, git kadınları kırbaçla dememektedir. Kadın senin gücünü hissetmeli,çünkü onun yaradılışı böyle gerektirir demektedir. Kadınların sadece çok az bir kısmı tercihlerini rasyonel yapıyorlar. Çoğunluğu sebebi onlarca olmak üzere, tercihlerini hep toksik diye nitelendirilmesi gereken ama söz konusu kadınlar için alfa olan erkeklerden kullanıyorlar. Entelektüel birikim yapan, çalışkan, efendi ve dürüst erkekler kadınların ilgisini çekmezken nerede veled-i zina, nerede karaktersiz itoğlu it varsa onları seçme eğilimindedirler. Dediğim gi

PR: Farkındalık ve Politik Doğruculuk

Resim
Yeni nesil PR yöntemi. Abuk sabuk ama prim yapan sözde Farkındalık fikirlerini kullanarak reklam yapmak.  Reklamcılık açısından baktığımızda bence başarılı bir fikir, bolca aptalı kendine çeker, adından söz ettirir. Fakat, rasyonel insanın elbette umrunda olmuyor bunlar. Mesela bu paylaşımı birçok aptal birbirine gönderecek, ay neee hooooşş diyerek güzelleme yapacak ve takibe alacaklar.  Fakat biz biliyoruz ki hiçbir işletmenin farkındalığı olmaz, ideolojisi olmaz...  İşletmelerin tek amacı vardır. Kârı artırmak. İçinde bulunduğumuz çağ da kendini entelektüel sanan koyunların bulunduğu anti entelektüel bir çağ.  Doğru olan değil, popüler olan ilgi çekiyor ve hakikat sayılıyor. Gucci gider birbirinden tipsiz kadınları ve erkekleri manken yapar, kimi markalar gider kadın kıyafetlerini erkeklere giydirir reklam yapar, bizim angut KOTON ise başörtülü kadınları kullanarak moda yaratma amacında. İşte neymiş başörtülü kadın da pantolon giyermiş de modası varmış da şuym

Sosyal Çevre

İnsanın sosyal çevresi gerçekten önemli bir mevzu. Bunu tecrübelerim arttıkça daha fazla anlıyorum. Duygusal bütünlük kurabildiğiniz insanlarla birarada olabilmek güzel şey bunda herhangi bir sorun yok ama bu insanların size bir şeyler katabiliyor olması da güzel bir şey. Bir iki haftadır temel odağın genel ekonomi ve bankacılık olduğu yaklaşık 400 kişilik bir grupla birlikte eğitim görüyorum. Normalde böyle bir grupta eğitim nitelikli olmaz çünkü sayı çok fazladır lakin, 10 kişiyle alamadığım verimi bu 400 kişiyle alıyorum birkaç gündür. Hepsi öğrenmeye ve gelişime aç, hepsi içinde bulunduğu ortamda gönüllü, hepsinin bilgi birikimi yüksek ve hepsinin ortak bir amacı var. Öğrenmek. Bilginin rekabetini yapacak olursam benden çokça fazla donanımlı onlarca öğrenci var bu grupta. Dersler 400 kişiden beklenmeyecek şekilde interaktif geçiyor. Herkesin bahsi geçen her konuda yararlı bir fikri mutlaka oluyor. Tabi, bunu gören ben de bu interaktif derslere ilgimi ister istemez diri tutmak durum

Dertleşme

Resim
1 - 2 haftadır üzerimde bir Serdar Ortaç mutsuzluğu ve bir sıkılmışlık hakim. Öyle ki, mutluluğu tasvir et deseler edemem. Kovid muhabbeti beni iyice yormaya başladı ama bu sanırım sadece kovidle alakalı değil. Hırslarıma dair inancımı kaybettim. Aynı hırsla kitap okumuyorum, ders çalışmıyor, araştırma yapmıyorum. Derinlemesine düşünmek beni bir hayli yoruyor. Yoğun bir odaklanma ve dikkat eksikliği yaşıyorum. Dün bir santranç oynayayım dedim, vezirimi iki kalenin ortasına atarken buldum kendimi. İyi bir meslek erbabı olmak için çok hırslanıyordum ve çok çalışıyordum ama artık bu konudaki hırsım da ülke ekonomisi oranında geriledi. Alım gücümü düşündüğümde 5 6 bin lira kazanmak için bir taraflarımı yırtmak bana doğru gelmiyor. Notlarım konusunda eskisi gibi hırslı değilim. Umursamıyorum bile. Çünkü iyi bir ezberci olduğumu göstermekten başka bir halta yaramıyor. Üniversite hayatını sevemedim. Bana hayatımı değiştirebilecek bir şey kazandırmadı. Bolca ezber, bolca sınav. İçe

2021'e Dair: Virüs ve Kuraklık

Resim
2020 gerçekten çok kötü bir yıl oldu. Kovid meselesini geçtim, hijyene, dolayısıyla suya en çok ihtiyacımız olduğu zamanda kuraklık baş gösterdi. Barajlar çok rezil seviyelerde ve hiç bu kadar düştüğünü hatırlamıyorum. Kendi adıma elektrik ve su harcamalarımı kıstım. Tasarrufa geçtim. Sadece duş süresinden azaltılan 1 dakika yılda 5 - 10 ton suya tekabül ediyor.  Fakat ben bunları sıkı bir gündem takipçisi olduğum için yapıyorum çünkü bilime kulak veriyorum ama insanların %90'ında bu yok. Dolayısıyla devletlerin bundan yaklaşık 1400 sene önce inen "israf haramdır" uyarısına bağlı olarak, israfı önleyecek çalışmalara geçmeliler. Yoğun elektrik tüketimi, su tüketimi veya ısı tüketiminin önüne geçilmeli. Bunun hem tabiata hem de ekonomiye katkıları olacaktır. Yapılacaklar çok basit. Önce eğitime israftan kaçınma bilincini aşılayacak bir tasarruf dersi koyacaksın ki ilkokulda gördüğüm tuvaletin musluğunu açık bırakıp giden veled-i zina'lar türemesin. Belli bir