Kayıtlar

İnançlar Üzerine

Resim
Dini konularda yoğun kafa karışıklığı olanlar (ki bu normal) genelde 3 yolu tercih ediyor.  1-) Her şeyi sarıklılardan duyduğu gibi kabul edip gerektiğinde radikal oluyorlar. 2-) Modernist görüşleri kabul edip ılıman müslüman oluyorlar. 3-) Deizme yakın tarihselci oluyorlar. 1. Grup gerçekten samimi. Hiç lafı dolandırmadan direkt olarak söylenildiği gibi kabul ediyorlar, sorgulamıyorlar.  Örnek olarak, cariyelerle ilgili ayete bakalım. Olası bir savaş durumunda radikal bir müslüman erkek (evli bile olsa) savaş esiri cariyeleri istediği kadar alır. Ayetin tahlilini yapabilecek ilme sahip değilim. Bilenler konuşur üstüne bu konunun tabi ama söz konusu kişiler evli bile olsa edindikleri cariyeleriyle nikah gerekmeksizin cinsel ilişki yaşayabilirler. Bunu helal saymaktadırlar. Eğer ahlaki yapınız bunu kaldırabilecek boyutta değilse 2. şıkkı denersiniz. Modernist yaklaşımlar... Modernistler "hayır öyle değil, nikah şarttır ve rıza olmalıdır" derler. Hangi ayete

Evaluation of Public Health Practices in Terms of Right to Health and Human Rights

Resim
States long ago were managed in autocratic and repressive ways. Throughout history, various totalitarian tyrants first restricted the rights of their own people and then turned towards the lives of people living in other dormitories. It is argued why the dictators in question applied these practices and why they become a subject of the bloody pages of history, but there is only one truth that should not change. This fact is that everyone has the right to live freely (Dayton, et al., 2019). This fact has been better understood after facing the bloody consequences of World War II. Although the concept of human rights is based on Magna Carta, the Universal Declaration of Human Rights, which is the subject of this article, was published in 1948. The United Nations Human Rights Commission drafted the declaration in June 1948 and, with several changes, it was adopted as 30 articles after the UN General Assembly meeting in Paris on 10 December 1948. II. World War after, states united in guara

"5 Sayfalık CV"

Resim
Sistemin yetiştirdiği İK uzmanlarının o yüce fermanları (!) doğrultusunda, yine sistemin yetiştirdiği çocuklar, kendi ilgi alanlarını görmezden gelip tamamen İK uzmanlarının şişik egosunu kendi CV'leriyle doyurma peşinde. Sistem öyle kötü kodlanmış ki kimseye kendi benliğini keşfetme, keşfedene benliklerini yaşama izni bile vermiyor. İlgi alanlarına göre değil de meslek bulabilme ümidiyle bölümlere gidiliyor. İnsan sevmeyen doktorlar, çocuk sevmeyen cahil öğretmenler, adaletin adını bile okuyamayan hakimler... Sistem vasatın altında ne varsa kendi zemininde toplamış. E tabi bu kâr odaklı olarak bilinen özel sektöre de yansıdı. Karşınıza çıkan iş ilanların çoğu (haşa) sizden Allah olmanızı bekliyor. İstihdamı paylaştırayım, işveren markası oluşturayım dertleri yok. Adamlar temizlik görevlisine bile word biliyor musun diye soracaklar utanmasalar. (Soracaklarına da eminim). Yıllarca okul okuyup yine aynı şişik egolu İK uzmanlarını memnun etmeye çalışan geleceğin İK uzmanla

Şüpheyle Barışmak

Resim
Önceden dini konularla oldukça haşır neşirdim. Akaid ve kelam adını verdikleri ilimle, yani teolojik felsefeyle daha çok ilgilenirdim. Çok fazla gayrimüslimle konuşup, dinleyip, tartıştığım olmuştur. O zamanlar inancıma kesin gözüyle bakıyordum. Benim için mutlak doğru oydu. Her şeyin cevabını bulabileceğim iddiasındaydım ama yanıldım. Geldiğim şu noktada halâ müslümanım. Kafasında onlarca soruları olan fakat inanmayı seçen bir müslüman. Bu sorulardan kaçıyor değilim veya bu sorular beni dinsizliğe sevk edebilecek sorular değil. Cevapsız sorular bunlar. Tüm inançların ve inançsızlık inancının birleştiği nokta burası. Bilinmezlik. Artık bazı şeyleri bilemeyeceğimi fark ettim. Ah o insanın egosu yok mu... Her şeyi bilebileceğini düşündürür, cevapları bulamadığında "zaten bu inanç yanlıştı" der. Hayır, sorun inancın yanlışlığında değildi. Cevapların olmayışındaydı. İnsanlar "inanıyorum" dedikleri Tanrı'nın özelliklerine ya vakıf değiller ya da unutuyorl

Türk Eğitim Sisteminin Kokuşmuşluğu Üzerine

Resim
Türkiye eğitim sistemiyle alâkalı kokuşmuşluğu üniversitede iliklerime kadar hissettim. Ders içeriklerinin leşliğine, akademi dünyasının garabetlerine girmeyeceğim lakin çok basit bir örnek vererek bunu açıklayacağım.  Sağlık bilimleri fakültesine girmişiz genç bir dimağ olarak, vermişler elimize bir liste, seçin bu dersleri demişler... Seçmeli dersleri bizim yerimize seçip zorunlu hale getiriyorlardı evet. Neyse bunu geçelim. Seçtik bir ilkyardım dersi, dedik öğrenelim güzel şeyler. Ne olur ne olmaz. (Bu arada üniversite adı vermiyorum. Ülkede fikir özgürlüğü zaten yok boşuna başım ağrımasın.) İyi bir doktor girdi dersimize. Kendisi yurtdışında görevlendirilmiş baya tecrübeli bir adam. Başladık teorik eğitimlere. Heimlich manevrası bu durumlarda yapılır, suni tenefüs şu durumlarda yapılır, yanıklarda bu yapılır vs vs... Tabi ders ilgi çekici, neden; çünkü hepimizin ailesi, dostları var. Allah korusun ama bir gün birimizin işine yarayabilir. Bu gerçekçi düşünce benim merakl

Ekonomik Problemin Temel İki Sebebi

Resim
Türkiye'de ekonomik problemlerin temel sebebi hukuksuzluk ve tek adam rejimidir. Neden? ⬇️⬇️⬇️ Merkez Bankası Örneği MB başkanları cumhurbaşkanı tarafından atanır ve 4 sene boyunca cumhurbaşkanı dahil kimse görevden alamaz. MB Başkanları 1 - 2  senede 4 kez kovuldu. Bu hukuksuzluktur. İstanbul Sözleşmesi Örneği Uluslararası geçerli olan bir sözleşmeden ayrılmak için tek bir kişinin kararnamesi yeterli değildir. Meclis kararı gereklidir. "Meclise gelseydi yine fesih edilirdi" diyebilirsiniz. Doğrudur. Mühim olan hukuka uygunluğu. Burada da hukuksuzluk var. Şeffaflık Meselesi MB verileri vatandaşların emeğinin parasıdır. Dolayısıyla kime ne kadar satış yapılmış şeffaf bir şekilde açıklanması gerekir geçmişte olduğu gibi. Şimdi hiçbir şeffaflık yok tamamen bir yalan rüzgarı hakim. Piyasadan borç alarak topladıkları 90 küsür milyar doları işaret edip "muhalefet yalan söylüyor, rezervimiz 90 milyar dolar" diyen kişi aslında yalan söylüyor. Rez

SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMAÇ 2: AÇLIĞA SON

  HEDEF: Açlığı bitirmek, gıda güvenliğine ve iyi beslenmeye ulaşmak ve sürdürülebilir tarımı desteklemek. Ekonomide hızlı büyüme, tarımsal verimlilikte artış ve bilimsel gelişmelerle birlikte yetersiz beslenen insanların sayısında ciddi azalmalar sağlanmıştır. Geçmişte açlık ve kıtlıkla boğuşan gelişmekte olan ülkelerin neredeyse tamamı, vatandaşlarının beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilir durumdadır, fakat bu gelişmenin yeterli olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Küresel kalkınma hedefleri bir bütündür ve bu hedeflerin herhangi birinde yaşanan bir gerileme zincirin diğer halkalarına da sirayet edecektir. Dolayısıyla kalkınma hedeflerinin ikincisi olan açlığa son amacının da gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu hedefin gerçekleşmesi için gerekli ilerlemenin yeterli olmadığını gösteren en büyük delil ise Dünya'nın yaklaşık %8,9'una tekabül eden 690 milyon insanın aç olmasıdır. Beş yaşın altında 90 milyonu aşkın çocuk ise gerekli vücut ağırlığının tehlikeli düzeyde altındadır.