Kayıtlar

Teknolojik Gelişme, İstihdam ve Beklentiler

Resim
Yapay zekanın, robotların yaygınlaşmasının dünyada çalışma saatlerini düşüreceğini söylemek için erken. Zira geçmişte de makineler sanayide yaygınlaştığında herkes daha az çalışacağını zannediyordu. Makinelerin yaygınlaşması üretimi artırdığı gibi insanların çok daha fazla çalışmasına neden oldu. Sermaye sahibi artık malını çok daha ucuza çok daha fazla ülkeye ve tüketiciye ulaştırdı makineler sayesinde ama işçi için hiçbir şey değişmedi. Bu fikre dayanarak sanayide robotlaşmanın çalışma saatlerini düşürmeyeceği fikrine kapılsam da hesaba katmamız gereken başka faktörler de var. O da globalleşmenin ve doğal kaynakların sınırı. Tabi bir de iklim krizi söz konusu. Bu 3 faktör üretim araçlarını hangi noktaya götüreceği bilinmez. Fakat nüfus azalmaya başladığında, doğal kaynaklar artık yetersiz kaldığında, globalleşmeyle yeni pazarlar açılmadığında üretim artmayacaktır. İşte o zaman regülasyonları göreceğiz. Devletler seve seve istihdamı paylaştıracak, çalışma saatlerini ve gün

Çalışma Saatleri ve İstihdam

Resim
"Ey tembellik, uzun süren sefilliğimize acı! Ey sanatların ve soylu erdemlerin anası tembellik, insan kaygılarına merhem ol! " Tembellik Hakkı, Paul Lafargue Bugün İşçi Partisi Erkan Baş'ın bir videosunu gördüm. İşsizliği düşürmek için şöyle bir öneri getirdi: "İnsanlar 12 - 14 saat çalışıyor, 6 saatten fazla çalışmayı yasaklarsanız istihdam 2 katına çıkar" dedi. Bir liberal olarak söyleyebilirim ki dediği çok da yanlış değil. Hatta hiç değil. Sadece eksik. Türkiye'de çalışma saatleri çok yüksek ve koşullar ağır. Kronik enflasyon problemi çözülüp %2, %5 gibi bir noktaya geldiğinde verilebilecek en doğru karar çalışma saatlerini düşürmektir ve istihdamı paylaştırmaktır. Bir insan maksimum 4 gün ve maksimum 6 ya da 7 saat çalışmalıdır. Bu hayalperestlik veya romantiklik değil olması gerekendir. İnsancıl koşullar sağlamak ne liberalizmi ne kapitalizmi eksiltmez. Sosyalizmi de getirmez. Hatta verimliliği, üretimi ve tüketimi artırır. İnsanlar mutsuz

İlişkiler Üzerine: Değer Yüklemesi

Resim
"Fitnat Hanım Talat Bey'e darılmamıştı. İnsan hiç kendi ruhuna darılır mıydı?" - Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Şemseddin Sami 23 yaşımın arifesinde ilişkiler ile ilgili vardığım tek nokta aşk diye bir şeyin olmadığıdır. Kapımdan hiç geçmiyor oluşu aşk denen mevzunun yokluğuna delalet etmiyor elbette ama şu noktada iki insanın birbirine aşık olabileceğine dair inancımı kaybettim. Bu öyle bir durum ki insanın kendi geçmişini sorgulamasına da yol açıyor. Zamanında yaşadığımı sandığım o "aşk" ilişkilerine de yabancılaştım. Bakarken içimin eridiği o kişiye bakarken aslında o kişiyi, o konuma, kendi içimde, benim getirdiğimi fark ettim. İçimin eridiği o kişinin sureti artık zihnimde her belirdiğinde içimde hiçbir yaprağın hareket bile etmiyor oluşu bazı şeylerin değiştiğini gösteriyor. Değişen ben miydim o muydu? Ben aynı benim. O da hala o. Değişen ona karşı olan tavrımdı. İnsan sever, sevmeye devam eder, sonra sevmez olur. Aradığı ruhun yapboz parçalarını k

Ekonomide Şahlanma Var!

Resim
Allah reisten razı olsun ülke her geçen gün çağ atlıyor. Her gün ihracat rekorları kırarak müslüman ve türk dünyasının önderi olmaya devam ediyoruz. Reis Amerika'ya, Avrupa'ya meydan okuyarak, o dik duruşuyla ekonomide o büyük şahlanışın önderi olmaya devam ediyor. Kalkmışlar bazı vatan ha(y)inleri yok dolar 10 lira olmuş yok 15 lira olmuş yok 20 olacakmış diye yaygara koparıyorlar. Kardeşim görmüyor musun şu 20 senede yapılanları? 20 sene önce tüp, yağ kuyrukları yok muydu? O zamanlar iha - siha yapabiliyor muyduk? Kim istemiyor iha - siha'yı? Pkk, pyd, lpg, Abd, Ab, Rusya, İran, feto? Türkiye bugün kalksın desin ki doğuda bir kürdistan kurulmasına izin veriyorum, Libya'dan çıkiyorum, Kıbrıs'ı rumlara veriyorum... Dolar hemen 1 liraya düşerdi. Ama Hemen he. Böyle tl dolar düğmesi var ona basıyorlar, şakkadanak düşüyor. Siz reise güvenin kardeşim. Bakmayın öyle Kılıçlar Kemaloğlu'nun, Akmeral Şener'in laflarına. Ülkede her gecen gün ihracatımız a

Enflasyon Miktarında Faiz

Resim
Yine dünya ve ahiret arasında kaldık bu konuyla. İnançla örülü vicdani yük o kadar zorluyor ki insanı, aklın söylediği meleğin gönlünü mü kırar, şeytanı melek gibi mi gösterir düşünmeden edemiyorsun. Meleğin gönlünü kırmaktan da haddini aşan şeytana haddinden fazla değer vermiş olmaktan da korkuyorsun. Gelelim günümüzün meleklerine ve şeytanlarına. Halifelerine ve sultanlarına... Hz. Ömer ve Selman-ı Farisi arasında şu konuşma geçer: - Ben halife miyim, yoksa sultan mı ? - Eğer sen, Müslümanların malından bir dirhem dahi olsa, kanunsuz olarak (hakkın olmadığı halde) alırsan ve bunu da keyfin için harcarsan o zaman sultansın; değilse halifesin.  Bu sözler Ömer'i ağlattı. Bir gün Ömer dedi ki: "Allah'a yemin ederim ki ben halife miyim, sultan mıyım bilemiyorum. Eğer sultansam vay halime." (İbn-i Sa'd, a.g.e., Iv/113.) Günümüzün karar vericileri gerçeklerden uzak, ideolojik körlük ile aldığı kararlarla veya kirli çıkar hesaplarıyla bir "Sultan" olduklarını

İnançlar Üzerine

Resim
Dini konularda yoğun kafa karışıklığı olanlar (ki bu normal) genelde 3 yolu tercih ediyor.  1-) Her şeyi sarıklılardan duyduğu gibi kabul edip gerektiğinde radikal oluyorlar. 2-) Modernist görüşleri kabul edip ılıman müslüman oluyorlar. 3-) Deizme yakın tarihselci oluyorlar. 1. Grup gerçekten samimi. Hiç lafı dolandırmadan direkt olarak söylenildiği gibi kabul ediyorlar, sorgulamıyorlar.  Örnek olarak, cariyelerle ilgili ayete bakalım. Olası bir savaş durumunda radikal bir müslüman erkek (evli bile olsa) savaş esiri cariyeleri istediği kadar alır. Ayetin tahlilini yapabilecek ilme sahip değilim. Bilenler konuşur üstüne bu konunun tabi ama söz konusu kişiler evli bile olsa edindikleri cariyeleriyle nikah gerekmeksizin cinsel ilişki yaşayabilirler. Bunu helal saymaktadırlar. Eğer ahlaki yapınız bunu kaldırabilecek boyutta değilse 2. şıkkı denersiniz. Modernist yaklaşımlar... Modernistler "hayır öyle değil, nikah şarttır ve rıza olmalıdır" derler. Hangi ayete

Evaluation of Public Health Practices in Terms of Right to Health and Human Rights

Resim
States long ago were managed in autocratic and repressive ways. Throughout history, various totalitarian tyrants first restricted the rights of their own people and then turned towards the lives of people living in other dormitories. It is argued why the dictators in question applied these practices and why they become a subject of the bloody pages of history, but there is only one truth that should not change. This fact is that everyone has the right to live freely (Dayton, et al., 2019). This fact has been better understood after facing the bloody consequences of World War II. Although the concept of human rights is based on Magna Carta, the Universal Declaration of Human Rights, which is the subject of this article, was published in 1948. The United Nations Human Rights Commission drafted the declaration in June 1948 and, with several changes, it was adopted as 30 articles after the UN General Assembly meeting in Paris on 10 December 1948. II. World War after, states united in guara