Kayıtlar

Muhafazakâr Gençlerin Pasivize Edilmesi: Cinsel Baskılar

Resim
Ufak Bir Hatırlatma Muhafazakar gençlerin halet-i ruhiyeleri üzerine yazdığım bu yazı muhtemelen radikal islamcıları (%100) veya dindar insanları (%40) mutlu etmeyecektir. Hatta kimi bu ne saçmalıyor da diyebilir, lakin bu yazının konusu toplumda gözlediğim bir durum analizini içermektedir. Dolayısıyla, ben gördüğüm gerçekleri söylemek, anlatmak zorundayım. Mutlu etse de etmese de... Bu yazıyı "Kadın Üniversiteleri 2021'de açılacak!" haberi üzerine yazmaya karar verdim. Zaten bir şeyi yazmam için de benim mutlaka bir şey görüp tetiklenmem gerekiyor. Güzel ülkemin vasıfsız siyasetçileri öyle saçma kararlar alıyorlar ki tetiklene tetiklene 1 senede 51. yazıya ulaştım. Yazıp, çizip giydiriyorum. Duyan var mı? Yok. Fakat birkaç insanın kafasını açabiliyorsam bu yazılarla, benim için kafidir. Doğrusu kimse okumasa da yazardım. Zira, ilk yazılarımı kimse okumazdı da zaten. Yazı yazmak benim için psikoloğa gitmek gibi bir şey oldu artık. İçimi döküyorum ve bu beni rahatlatıyor.

UBER: Taksicilik Sorunu

Resim
Gelen Gideni Her Zaman Aratmaz. Geçenlerde UBER'in gidişine üzüleceğimiz bir olay yaşadım. Hastaneye gitmek üzere durakta beklerken yanımda benden önce gelen 2 kadın ve balkondan düşmüş yaralı bir ev kedisi vardı. Buraya kadar her şey normal tabi; Taksici arabasına hevesli bir şekilde gelerek nereye gideceğimizi sordu. Ben bahçelievler cevabını, kadınlar da bayrampaşa cevabını verdi. Burada ilk ahlaksızlık taksicinin ilk geleni sorması gerekirken mesafe hesaplaması yapmasıydı. Taksici ben daha uzağa gittiğim için beni götürmek istedi. Sonrasında kedinin balkondan düştüğünü belirten kadına "ne yapayım abla" minvalinde bir cevap verdi ki bu cevapla hem ilk ahlaksızlığını unutturdu hem de öfke katsayımızı yükseltti. "Ben daha sonra geldim hem kedinin canı söz konusu" dememe kalmadan kadınlardan biri öfke kontrolünü kaybedip bizim taksiciye küfürler yağdırdı (haklı olarak).  Sonuç olarak çevrenin de tepkisine dayanamayan taksici 3'e 5'e tamah ederek

Netflix: Tahammül Sınırları

Resim
Feminizm Kadına şiddet konusunda ya da düzelteyim şiddet konusunda hepimiz şiddete karşıyız ama günümüz feministlerinin çelişkileri beni benden alıyor. Mağaradan yeni çıktığım için Netflix'te daha önce yayınlanmış garip bir filme denk geldim. Filmin konusu şu: Bir mafya bir kadını kaçırıp zorla alıkoyar ve ona aşık olmadan kadının gidemeyeceğini söyler. Filmin sonunda ise kadının adama aşık olduğu görülüyor. Bu konunun absürt kısmı şu ki böyle bir zorbalığın aşk hikayesi olarak pazarlanıyor oluşudur. Film tamamen Stockholm Sendromu'nun kurgusal bir versiyonu. Peki nedir Stockholm Sendrom'u? Anlaması basit olsun diye şu sözü örnek vereyim: "Katiline aşık olmuşsa bir millet, ona layıktır her zillet." Normal şartlarda böyle bir kaçırma olayı gündeme gelse ortalığı yakacak onlarca kişi varken böyle iğrenç bir içeriğe kimsenin ses çıkarmıyor oluşu oldukça çelişkili bir durumdur. Dünya üzerinde çok fazla cahil ve manipülasyona açık insan varken bu içerikle n

İlişkiler Üzerine: Geçmiş

Resim
Bazı şeyleri anlayabiliyor olmak ona dair çözümler sunmayı beraberinde getirmiyor kimi zaman. Örneğin, ilişkilerde eskiye bağlılık diye bir bela var. Alışkanlık, kaybetme korkusu, yeni kişiler tanımaya cesaretsizlik... Sebebi her şey olabilir ama çözümü? Yok. Kimi zaman söyleriz. Hastalığı yenebilmek, onu kabul edişle başlar. İlişkilerde yenilgiyi kabul etmek, maşuğu bir hırs öznesi olarak görmemek bu sorunda yardımcı oluyor ama çözüm değil. Zaten hiçbir yara tam olarak kapanmaz. Sadece uyuşturur. Peki, bu durumda gerçekçi bir çözüm ne? Çözüm müdür bilmiyorum ama sahici bir ilişki doğrudan kader ile alakalıdır. Kadere teslim olup, aramamak ama yeniliğe her daim açık olmak, insanlarla konuşmak, onları anlamaya çalışmak, onları istenilen ruhlara sokmaya çalışmamak... Bunların hepsi takınılması gereken tavırlardır. Bu tavırlar insanın uktelerini uyuşturarak yaşamaya devam edebilmesinin, ayrılığın anksiyetesini engellemesinin kilit anahtarlarıdır. Tabi bu durum suistimale de aç

Kapitalist Dünya'da Irklara Bakış

Resim
Selam okuyucu! İlham ne acaip bir olgu. Gecenin bir vakti yetiştirmem gereken çalışmalarım olmasına rağmen ben kalkıp zihnimi rahatsız ederek beni yazmaya zorlayan bu konuyla ilgili yazıyorum. Yazmak için ilhamı hangi duygu durumlarım tetikliyor bilmiyorum ama çoğunlukla öfke ve üzüntülerimi yazarak tolere ediyorum. En azından bunu söyleyebilirim. Neyse, konu ben değilim. Konu kibir. Kimine göre Fransız ihtilalinden, bana göre Kabilecilik zamanlarından kalma bir kibir. İnsanlar o kadar aşağılık komplekslerine sahipler ki içinde bulunduğu grubu veya toplumu gerekli gereksiz yücelterek kendini de yüceltme, önemli gösterme peşinde. Birazcık ticari başarı veya bilimsel başarı sağlayan insanların bu konuda herhangi bir kibirlerinin bulunmamasına şaşmalı (onların da başarılarına dair kibirleri mevcut tabi). İçinde bulunduğu grup veya toplumdan kastım nedir? Bu yazının konusu olan ırk kavramı tabi. ( Yazım boyunca etnik kökeni de ırk olarak kabul edeceğim. ) "Biz Türk'ler

Politeizm: Birden Fazla Tanrı Var Mı?

Resim
Rabbim! İlmimi arttır... (Taha/114) Selam okuyucu! Bu sefer gündem dışı bir konuyla karşına geldim. Ne yazsam ne yazsam diye düşünürken şöyle felsefesi ağır, altyapı isteyen bir mevzu hakkında yazayım dedim. O yüzden şimdiden söyleyeyim okurken metnin dili ağır gelebilir veya kafanda onlarca soruyla başbaşa kalabilirsin ama benden tavsiyesi dili boşverip sıkılmadan okumaya çalış, kafandaki soruları da soruver bir zahmet. Zira bir DM kadar uzağındayım. Bunları yaptıktan sonra kafandaki kuşkuların bir nebze de olsa giderileceğini düşünüyorum. Ek olarak, bu ufak girizgâha son verip, felsefi sığlığa geçiş yapmadan önce şimdiden kafanda oluşan o ilk soruya cevap vereyim. "Fotoğraf yazıyla ne alaka?" El- Cevap, hiçbir alakası yok. Sadece bazen kendimi Atakan kadar realist ve bıkmış hissediyorum, sanırım o yüzden koydum.  Şimdi yazarken can

Cinsellik Üzerine: Temel Varsayımlar

Resim
"İfade edilmemiş duygular asla ölmezler! Sadece diri diri gömülürler. Sonradan daha korkunç şekillerde ortaya çıkarlar." Blog yazılarımı yazarken okunma kaygısı güderek hiç yazmadım. Yazdığım yazı acaba okuyucuyu uzunluğundan dolayı sıkar mı, fazla terim mi kullandım, öğretici dili okuyucu kitlesine göre fazla mı ağır, okuyucularım en çok hangi konudaki yazılarımla ilgileniyor gibi soruları kendime hiç sormadım ama bu soruların cevaplarından doğan eleştirileri aldığımda elbette ki üstüne düşünme fırsatım bolca oldu. Buna rağmen bir yazıyı yazarken bu geri bildirimlerden yararlanmayı da düşünmedim, çünkü metinlerimde tamamen bencilce bir kaygı güdüyorum; "İlgili konuyu iyi öğrenmiş miyim, iyi anlatabiliyor muyum, kafamda herhangi bir soru işareti bırakıyor mu" gibi 1.tekil şahıs ile örülü sorular soruyorum. Bu yüzden yazılarımın tamamını kendi adıma, kendime bir şeyler öğretmek, öğrendiklerimi düşünebilme ve anlatabilme kabiliyeti kazandırmak niyetiyle yazıyorum (yaz